29 Mayıs 2015 Cuma

Hamileliğimin 25. Haftası ve Şeker Yüklemesi


24. Haftamızdaki doktor kontrolümüzde karar verdik 25. haftamızda şeker yüklemesi yaptırmaya. Konu hakkında tereddüt etmememizin nedenleri ise; hamilelik başlangıç kilomun yüksek olması, tatlıya olan ciddi düşkünlüğüm ve son bir ayda hızlı bir şekilde 4 kilo almış olmam. Bu bilinenleri, bilinmeyenli denkleme koyunca eşittir yüksek hamilelik şekeri riski :)

Hamilelik şekeriyle birleştiğinde hem anne adayı, hem de bebek için çok tehlikeli olan tansiyonum da kontol ediliyor ama çok şükür ki yüksek olmak yerine düşün seyrediyor ki bu da bilhassa hamilelikte çok sağlıklı.

Hamilelik şekeri konusunu açıklayacak kadar bilgiye sahip olmadığımı hatırlatmak isterim. Ancak duyduklarımdan kendime yaptığım bir özet cümle şu şekilde: Hamilelik öncesinde şeker olmasa bile hamilelikle beraber ortaya çıkan, bebek doğumuyla son bulan bir şeker hastalığı. Ancak doğum sonrasında annede kalma riski, bebekte şeker çıkma riski ve erken bebek ölümleri gibi çok büyük riskleri beraberinde getiren bir rahatsızlık. Bu nedenle 24-28 haftalarda önerilen şeker yüklemesi sonucunda eğer ki anne adayında hamilelik şekeri çıkarsa, derhal diyetisyen kontrolünde sıkı bir diyete ve öyle de geçmez ise ilaç tedavisine başlanıyormuş.

Son dönemde bilhassa Canan Karatay'ın agresif çıkışları sebebiyle önyargı oluşan şeker yüklemesi konusunda doktorumuza güvendik ve yaptırmayı seçtik. Sonuçta Canan Karatay'ın dediği gibi şekersiz bir hayat yaşamıyorum, evet bebek için böyle bir şeker yüklemesi çok sağlıklı değil ama farkedilmeyen bir hamilelik şekerinin sonuçları ise geri dönülemez tehlikedeler.

Girişi yine çok uzattım biliyorum ama şimdi bizzat şeker yüklemesi gününe geçmek istiyorum. Çünkü benim gibi konudan habersiz insanlar için öyle karanlık ve bilinmez bir uygulama ki, az dolanmadım internette nasıl yapılıyor diye.

Öncelikle yüklemeden önceki akşam saat 10.00'dan itibaren hiçbir şey yemiyorsunuz (akşam yatana kadar su içtim, ancak sabah su içmedim). Sabah bir yandan hamile iştahıyla ve açlıkla boğuşurken, bir yandan da güzelce kalkıp, erkenden hastaneye gidiyorsunuz (biz 08.30'da hastanedeydik). Giriş kayıtlarımız yapıldıktan sonra ilk kan alınıyor (açlık ölçümü için). Şeker yüklemesi sırasında kanı parmaktan değil, tüp ile damardan alıyorlar. Bu kan alımından sonra ızdırap başlıyor. 330ml'lik (75'lik glikozlu), hayatınızda içebileceğiniz en şekerli, en kimyasal, ılık suyu içmeniz bekleniyor. Doktorlar uyarıyorlar, etkiyi arttırmak için oyalanmadan, kusma sınırına kadar hızla içmenizi istiyorlar. Bu nokta çok zordu gerçekten... Aç karnına öyle bir şeyi içmek, hele ki hamileyken, zordu... Sonlarına doğru ise hafif öğürmeler, artık içim almayacak diye serzenişlerim başladı ama bitirdim. Ardından su bitince dakika başlıyor, 1 saat sayılıyor. Bu beklemeler sırasında hastaneden çıkışımıza, hatta gözlerinin önünden ayrılmamıza bile izin vermediler (anladığım kadarıyla bu yükleme sırasında yemek yemediğine, su içmediğine, açlıktan bayılıp bir yerlerde yığılmadığına ve herhangi bir sağlık sorunu yaşamadığına emin olmak istiyorlar). Bu beklemeler sırasında canım eşim yanımdaydı da sıkılmadık, uzun uzun sohbet ettik, güldük, eğlendik. Yüklemeden yaklaşık yarım saat sonra kuvvetli esnemeler, tam tabirle zihnimde mallık, gözlerimle gördüğüm görüntülerde karanlıklık, bir yandan yüksek enerji patlaması ile beraber çok büyük ağırlık hali gibi fenalıklar geldi üzerime... Doktor bey bunların normal olduğunu, istersem içeride biraz uzanabileceğimi ancak uzanmamı sonuçları etkilemesi açısından tercih etmediklerini söylediler. 

İlk beklememiz olan 1 saat tamamlandığında bu defa da diğer kolumdan, bir tüp daha kan alındı (yüklemenin ardından şekerimin ne kadar yükseldiğine, tepe noktasına bakılmak için). Bu dakikalarda şekerin ağırlığı iyice üzerime çökmüştü. Lavaboya gidip, soğuk suyla elimi ve yüzümü yıkamak, koridorlarda yürümek biraz iyi geldi. Bu noktada ikinci ve son bekleme saatimiz başladı. Bu saatin yarısından sonra hafif hafif üzerimdeki ağırlık açılmaya başladı. İkinci saati de tamamladıktan sonra son kan alınma işlemine sıra geldi (yükselen şekerin bir saat içerisinde hangi noktaya kadar geri düşebildiği ölçülüyor, vücudun şekeri düşürmüş olması gerekiyor). Bu 3. kan alımından sonra ise özgürsünüz! 

Hastaneden çıktıktan sonra beş dakika mesafede olan annemin evine gittik hızlıca. Çünkü çok acil olarak bir şeyler yemem gerekiyordu, açlıktan bayılacaktım... Annem de sağolsun mükellef bir kahvaltı hazırlamış (kahvaltı dediğime bakmayın, saat 11.30'u geçmişti). Güzelce kahvaltı ettikten sonra ellerimde tansiyonum düşüyormuş gibi titreme, göz kararması başladı... Hemen uzandım, ayaklar yüksekte olacak şekilde yattım bir süre. Böyle bir sıkıntı neden oldu bilmiyorum ama bol su içerek ve biraz da uzanarak 15-20 dakika içerisinde kendime geldim.

Sonuçlarım ise çok şükür ki normal çıktı. Hem beni, hem de doktorumuzu şaşırtmadı desem yalan olur :) Bu testi de atlattıktan sonra doğuma kadar artık bakılacak bir şey kalmadı sanıyorum, derin bir rahatlama hali geldi üzerimize :)

Kısa kısa önemli gördüğüm notlar:

♥ Yanınızda mutlaka eşiniz, anneniz, arkadaşınız, akrabanız; birisi olsun. Hem beklemeler sırasında sıkılmazsınız, hem de herhangi bir sağlık probleminde yanınızda olurlar. (Eşinizi tavsiye ederim. Öyle boş boş iki saatiniz olunca, günlük hayat koşuşturmacasında bulamadığınız sohbet vaktini yakalıyorsunuz.)

♥ Akşam yatana kadar bol bol su içmenizi tavsiye ediyorum. Sabah kalkınca ve yükleme sırasında su içmenize izin vermedikleri için şekerden içiniz iyice kurumasın, deponuzu iyi yapmış olun.

♥ Televizyonda gördüğünüz doktorlara (ne kadar ünlü ya da başarılı olursa olsun) güvenmeyin. Sadece kendi doktorunuza güvenin. Unutmayın ki hem kendinizin, hem de bebeğinizin sağlığını ellerine emenat ettiğiniz doktorunuzdan daha iyi kimse anlayamaz ve tanıyamaz sizi. Kendi doktorunuz sizi sağlık geçmişinize, hamilelikte yaşadıklarınıza ve kişisel özelliklerinize göre en iyi şekilde yönlendirecektir.

♥ Her şeyi bebeğiniz ve kendi sağlığınız için yaptığınızı unutmayın. Eğer ki yükleme sonucunda şekeriniz çıkarsa lütfen çok dikkat edin, en ufak bir kaçamağa bile izin vermeyin. Doğumdan sonra istediğiniz gibi yersiniz nasılsa ;)

27 Mayıs 2015 Çarşamba

Hamilelikte Kedili Yaşam ve Dikkat Edilmesi Gerekenler


Hamileliğimin ilk başından beri tahminimden daha az yordu beni kediler konusu. Yani tahminimde etrafımdaki herkesten "Aaaa olur mu öyle kedili, mikrop hep" gibi fütursuz laflar bekledim ama olmadı, şaşırdımmm :)

Ancak kabul etmek gerekiyor ki değil sadece kedili, hayvanlarla yaşadığınızda, hamileliğiniz sırasında almanız gereken önlemler ve hayatınızda hafif de olsa ayar çekmeniz gereken noktalar olduğunu düşünüyorum. Tabiki kedili ya da köpekli hayatımızı kökten değiştirmek değil bahsettiğim ama kısa dönem için olsa bile dikkatli olunması gerekiyor. Peki kendi tecrübelerimden yola çıkarak ev içerisindeki kedili hayatımızda dikkatli olduğumuz noktaları sizinle kısaca paylaşmak isterim.

Herkesin dilinden düşmeyen, kedi ve hamile kelimelerini yan yana koyduğunuzda otomatik olarak eklenen "toksoplazma" mevzusu var. Bu konuyu anlatmayacağım tabiki, şakacı olmayın, Google'da bulabileceğiniz pek çok kaynakta uzman doktorlar konuyu anlatıyorlar, bir de ben mi anlatacağım :) Ancak kısaca kedilerin dışkılarından, dolayısıyla kumlarından insana bulaşabilen bir hastalıkmış. Doktorlar da önlem olarak, hamilelerin kedi kumu temizlememelerini öneriyorlar. Evet ben de temizlemiyorum ama öncesinde de ben temizlemiyordum ki ne yalan söyleyeyim :)) Evimizin işbölümünde kedi kumu görevi eşimde olduğu için bu konuda bir değişiklik yapmadık hayatımızda. Ancak eğri oturalım, doğru konuşalım istiyorum... Evinizde hele ki uzun tüylü kedi varsa (Bkz: Pisi Hanım), kumdan çıktığında bile tüylerinin arasına toz toz kumlar girmiş oluyor. E bu çocuk koltuğa da çıkıyor, evin her yanında da dolaşıyor... Ne oluyor, o tüylerdeki kumlar yine her yana bulaşıyor ve her ne kadar kum kabını temizlemesemde, evin sağına soluna dökülen kumlarla/tozlarıyla muhattap olmaya devam ediyorsunuz. Ayrıca doktorlar kedi kumundan öte, iyi yıkanmamış sebze/meyvelerde toksoplazma riskinin, kedi dışkısındaki riskten kat ve kat fazla olduğunu belirtiyorlar.

Evdeki kedili/köpekli hayatta bence dikkat edilmesi gereken konu, pisilerin ve kuçuların ayarsız hareketlerine karşı bebekli karınları korumak...  Evimizdeki güzel canlarımızı çok seviyoruz, tamam. Ancak onların insan hassasiyetinde olmadığını da ayrıca kabul etmemiz gerekiyor. Yani "Amanın benim anniş hamile, dur ben dikkatli olayım da karnına zıplamayayım, canı acımasın" demiyor kuzucuklar. Haklılar da, nereden bilsinler... 

14.haftamız civarıydı, bir haftasonu sabahında keyifle uyanmışız, yatakta dolanıyoruz. Pisi şişmanım koynumda mırıldanıyor, Çakıl yaramazı ise oyun peşinde ortalıkta koşturuyor, biz de sırt üstü uzanmış şekilde eşimle sohbet ediyoruz. Bir anda ortalık karıştı, Pisi ayaklandı, Çakıl ona oyun yapayım derken yatağımızın başından doğru (bizim yatak başlığımız oldukça yüksek) tek seferde karnıma bir sıçradı! Ben karnımı toplayıp, kendimi yataktan kaldırana kadar malesef ki trambolin gibi sıçradı üzerimden. Öyle canım acıdı ki size anlatamam... Can acısı ve büyük korkuyla yataktan fırladım, ağlama krizleri, daha yeni kanamalar kesilmişti zaten diye haykırışlar... Öldük korkudan... 

Öncesinde de bu kadar kötü olmasa bile üç beş defa karın darbesi tehlikesi atlatmıştık ama bu olayın ardından evimize yeni kurallar şart oldu. Malesef ki çok sevdiğimiz pisilerimizin yatak odamıza girişini ve bizimle uyumalarını yasaklamak zorunda kaldık. Gece uykusunda insan çok korumasız olduğu için en güvenli çözümün bu olduğuna karar verdik. Gerçekten de bu uygulamaya geçtiğimizden sonraki her gece daha da huzurlu uyudum. Meğerse farkında olmadan uykumda bile kediciklere dikkat edip, kendimi korumaya çalışıyormuşum. Sonunda sereserpe uyuma moduna geçiş oldu yani :)

Benzer önlemi salonumuzda da aldık. Benim her akşam oturduğum koltuk, pisiciklerimizin oyun güzergahındaydı. Nasıl oluyor derseniz, şöyle: bizim pisicklerin en sevdikleri oyun, kovalamaca. Birisi önde, diğeri arkada koşturuyorlar ayarsızca. Öyle koşturuyorlar ki geçen ay, masif ahşaptan yapılmış sehpamızın ayağını bile kırdılar... Düşünün. Neyse... Benim normalde oturduğum koltuk, pencerenin önünden koltuğa atlayarak başladıkları koşturmaca maratonunun ilk noktası olan koltuktu. Her koşturmaca başlangıcında ödüm kopuyordu, arada karnıma hafif yandan bile olsa darbeler geliyordu, karnıma yastıklar koyuyorduk... Ardından uyandık, eşimle yer değiştirdik ve artık diğer koltuk benim oldu. Yastık konusu ise bu aylar dahil halen devam ediyor, koltukta otururken eğer oynama maratonundalarsa hemen karnıma kalın bir yastık kapatıyorum. En azından kendimi daha iyi hissediyorum.

Ayrıca yine bu ayarsız oyunları sebebiyle de koltukta otururken kucağımda uyutmuyorum/oturtmuyorum ikisini de. Çünkü birisi kucağımda oturmuş mırıl mırıl uyurken, diğeri bir anda kriz geçirip oyun moduna giriyor, kucaktakinin üzerine atlıyor, kucaktaki de panikle karından sıçrayarak oyuna koşuyor...

Hamilelikte kedili yaşamımızda kedi kumu ve karın koruma/kollama dışında bizim özel olarak dikkat ettiğimiz bir şey olmadı açıkçası. Kucakta ve uykuda eskisi gibi birbirimize doyamadığımız için iki kedimizi de normal zamanda daha çok sevmeye, onlarla daha çok konuşmaya özen gösteriyorum. Elimden geldiği kadar ikisini de ihmal etmemeye çalışıyorum. Zaten bu durum sayılı gün, bitince yine koynuma gelecekler, az daha sabır :)





25 Mayıs 2015 Pazartesi

Hamileliğimin 22, 23 ve 24. Haftaları


Bu hamilelik yazımda üç haftayı birleştirmek durumunda kaldım. Çünkü her hafta için ayrı ayrı yazacak bir aksiyonumuz olmadı açıkçası. Bu durum ise hamilelikte her zaman istenilen bir şey; aksiyonsuz ve her şeyin yolunda gittiği haftalar. Çok şükür.

Bu haftalarımda beni en çok yoran, malesef ki normal hamileliklerde 30.haftalardan sonra başlayan ama bende 23. hafta gibi erken sahneye çıkmış olan pelvik ağrısı oldu. Pelvik/Pelvis ağrısı (çatı ağrısı diye geçiyor her yerde), benim kaba değimimle leğen kemiğimin alt kısmının ağrıma durumu olarak açıklanabilir. Bu ağrılar başlamadan önce o bölgedeki kemiklerin varlığıyla tanışmamıştık hiç :)

Peki bu ağrı nasıl oluyor... Misal, pijamamı giymek için bacağımı kaldırdığım anda leğen kemiğim ayrılıyormuş gibi ağrı yapıyor, oturarak giymek zorunda kalıyorum. Ya da yatakta gece dönerken, merdiven çıkarken, yeri geldiğinde yürürken... Bir de katır kutur sesler var ki en şenliklisi :) Bilhassa  sabah yataktan kalkarken "katırrrtttt, kurttt" diye sesler geliyor o bölge kemiğinden.

Tabiki böyle bir ağrım başladığında endişe duydum, internette araştırdım. Yukarıda da belirttiğim gibi 30. Haftalardan sonraki bir şikayet olduğunu okuyunca daha da moralim bozuldu. Allahtan doktorumuzla 24.hafta kontrolümüze bir kaç gün kalmıştı, kontrol sırasında mevzuyu sorarım diye düşündüm.

Doktorumuzla olan 24.hafta kontrolümüzde ilk bu derdimi anlattım. Çünkü hafta boyunca yaşadığım bu ağrılar beni o kadar yordu ki... Hele 10 saat boyunca ofiste dik oturmak... Doktorumuz bunun normal olduğunu, vücudun hazırlanmasının beklenen ve istenen bir şey olduğunu, o bölgedeki birbirinden bağımsız hareket edebilen 6 adet kemiğin sebep olduğunu söyledi. Ayrıca ultrason görüntülerinde de bizzat bize de gösterdiği üzere bizim beyfendi sol kemiğimin üzerine oturmuş, bacaklarını da düz bir şekilde (evet, hala bacaklarını toplamamış, rahatına çok düşkün) sağ kemiğime ve mesaneme doğru uzatmış. Bu pozisyonu bile bu ağrıları tetikleyen, arttıran bir şeymiş. "Keyfi ne zaman isterse toplar bacaklarını, biraz rahatlarsın" diye de ekledi. Tabiki ilerleyen birkaç hafta içerisinde zaten uzattığı bacaklarıyla ilgili yerlere sığamayacağı için, mcbur toplamaya :) Velhasıl, hamilelik sürecimizdeki diğer her şey de normal olduğu için bir risk görülmediğini de ekledi.

Kontrolümüz sırasında oğlumuzu izledik her zamanki gibi. Ancak ilk zamanlardaki gibi "tam bir bebek" göremiyoruz tabi, parça parça yer alıyor ekranda. Büyüdü beyfendi :)

Bu seferki kontrol sırasında beni en etkileyen şey ise doktorumuz ultrason ile bakarken ekranda gördüğüm hareketleri, karnımda hissediyor olmaktı benim için. Beyfendiyi görüyoruz ekranda, bacağını ittiriyor ve eş zamanlı olarak ben de tekmesini hissediyorum. Görüntü ile hissimin birleştiği, heyecanlı bir an oldu benim için.

Doktor kontrolümüzün sonunda şeker yüklemesi konusunu görüştük kendisiyle ve 25. haftamda şeker yüklemesi yaptırmak üzere sözleştik. Evet şeker yüklemesi yaptırdım ve çok şükür ki sonucum normal çıktı, hiç de pişman değilim. 25. Haftalık yazımda ise şeker yüklemesi konusunda yaşadığım tüm detayları paylaşıyor olacağım.



22 Mayıs 2015 Cuma

Çok Şanslıyım


 

19 Mayıs'ta eşimle beraber evliliğimizin 3 yılını geride bıraktık. Öyle güzel üç yıldı ki bunlar, geçtiklerine üzüldük neredeyse... Gezdik, eğlendik, doya doya keyifler yaptık, hayaller kurduk, bu hayallere ulaşmak için adımlar attık, en önemlisi hep çok ve daha çok sevdik birbirimizi... Ardından hayatımızı şimdiden değiştiren, günlük heyecanlarımızın sebebi, sevgimizin çarpanı bir canlı katıldı aramıza karnımda; büyüyor her geçen gün, az kaldı inşallah sağlıkla kavuşmamıza...

Umarım önümüzdeki yıllarımız da böyle güzel mutluluklarla, böyle büyük sevgilerle, daha da büyüyen çekirdek ailemizle, sağlıkla geçer...

İnsanın hayatındaki her anında "...iyi ki..." dediği eşini bulmuş olması öyle büyük bir şans ki. Çok şanslıyım, çok şanslıyız...






21 Mayıs 2015 Perşembe

Soma’daki “Toplumsal Dönüşüm Projesi” Onlarla Hayat Buldu!

Soma İçin Bir Olduk:  Çocukların yüzündeki gülümseme her şeye değer...
Allianz Türkiye, sivil toplum örgütleriyle el ele vererek, bölgede etkilenen vatandaşlara ulaşabilmek, onların yaralarını sarmak ve yeni başlangıçlarını desteklemek için Soma’daydı. Soma’da 2014’te gerçekleşen ve ulusumuzu derinden sarsan maden faciasının ardından, Afetlerde Psikososyal Hizmetler Birliği (APHB) ve Bilim Kahramanları Derneği (BKD) ile işbirliği yapılarak “Allianz SomaDA”yı (Soma Dayanışma Ağı) geliştirdi.


Soma faciasından en çok etkilenen yerlerden biri de Kırkağaç. Kırkağaç’ta yaşayan 12 yaşındaki Yiğit, okuldaki 12 arkadaşıyla birlikte bir bilim kahramanı ekibi kurdu. Önce yapamayacaklarından korktular. Çalıştılar, çalıştılar, çalıştılar, bilgisayarda yazılım geliştirip, legodan yaptıkları robotlarına yüklediler. Bu bilim yolculuğu, özgüven ve başarı doğru yeni başlangıçları müjdeliyordu.

Allianz SomaDA”yı kapsamında, BKD ile yapılan işbirliği sayesinde, Soma çevresinde, olaydan etkilenen 6 ilçedeki 16 okulun, Bilim Kahramanları Buluşuyor turnuvasına katılımı sağladı. 34 gönüllü öğretmen, 150’ye yakın öğrencinin oluşturduğu 17 farklı Allianz SomaDA takımını 4 ay boyunca turnuvaya hazırladı. Bu yolla, öğrencilerin normal hayata dönüşü desteklenirken, psikososyal ve kişisel gelişimlerine de katkı sağlanması amaçlandı.
Allianz SomaDA”nın bir ayağı da faciadan etkilenen ailelerin çoğunlukta olduğu Dursunbey’deydi. APHB ile yapılan işbirliği sayesinde, Dursunbey’de bir psikososyal destek merkezi açıldı. Çocuklara, yetişkinlere ve gruplara yönelik üç görüşme odası bulunan Dursunbey Psikososyal Destek Merkezi’nin hizmetleri, merkeze uzak bölgelere de ulaştırıldı.

Bir boomads advertorial içeriğidir.

15 Mayıs 2015 Cuma

Hamilelikte Kahve ve Kafein Mevzusu


Hamilelikte kafein tüketiminin doğru olmadığı, bilhassa bebeği güçsüz ve olması gerekenden kilosuz bırakacağı konusu herkesce bilinen bir gerçek. Ancak bu kısıtlamaları ne kadar yapmalıyız? Hangi noktaya kadar bırakmalıyız? Tamamen mi bırakmalıyız yoksa bizi mutlu eden ama sağlıklı olan dozları mı yakalamalıyız?

Ben Hamilelikte Sigara Kullanımı isimli yazımda da sigarayla beraber hayatımın çok önemli bir parçası olaran kahveyi de bir anda hayatımdan bıçak gibi çıkarttığımı, sonrasında fiziksel ve psikolojik sorunlar yaşadığımı anlattım. Doktorumun da bana anlattığı "Anne adayının mutlu ve stressiz olması bizim için her şeyden önemli." diyerek başladığı ve detaylıca anlattığı konuşmasının ardından da hafif hafif kahve içmeye başladım. Ancak içtiğim kahve, hiçbir zaman granül fabrika yapımı kahve olmadı. Türk kahvesi ya da filtre kahve tercih ettim ki en azından doğal bir ürün olsun. Türk kahvesini ilk başta günde 1 olarak belirledim kendime. Akşamları eşimle içtik, keyif yaptık, mutlu etti beni. Sonrasında bu rutini de bozdum ve canım kahve istedikçe içmeye başladım. Hayatımdaki kahvenin yerine su koydum. Yanımdan hiç ayırmadığım pipetli 600ml'lik şişemden yudum yudum içip ağzımı meşgul ettikçe canım da kahve istememeye başladı. 

Sonrasında dışarıya çıktığımızda kafeinsiz kahve içmeye başladım. Artık neredeyse tüm kafe zincirlerinde bu alternatif var ancak bu da hiç sağlıklı bir alternatif değilmiş. Çünkü kafeinsiz yapmak için yapısıyla oynuyorlarmış, fabrika müdahalesi varmış. Hem zaten tadı tuzu da olmuyor, sevmedim, kısa sürede vazgeçtim.

Haftalar ilerledikçe farkettim ki canım artık kahve istemiyor. İstediğinde de içiyorum zaten, o zaman derdimiz nedir yahuu dedim kendi kendime :)

Evet, dert yok aslında. Anne adayları hamile olduklarını öğrendikleri ilk andan itibaren kendilerini öyle bir cendereye sokuyorlar, öyle katı yasaklar koyuyorlar ki önlerindeki 9 ay boyunca kendilerinin de bir hayatı olması gerektiğini unutuyorlar. Bu nedenle size kahve içmek keyif veriyorsa, için tabiki. Her zaman sağlıklı sınırlarda kalın, yeterli bence.

Siz yine de bir hamile anne adayının günlük maksimum kafein tüketim miktarının 200mg olduğunu aklınızın bir köşesine yazarak, aşağıdaki listeyi kabaca referans alıp, günlük tüketiminizi kendi istek ve ihtiyacınıza göre belirleyebilirsiniz.

Not: Kafeinin pek çok farklı besin maddesinde de bulunduğunu unutmamak gerek.

Kahve ve çay çeşitlerindeki kafein miktarı:
1 fincan filtre kahve : 135-200 mg
1 fincan espresso : 100 mg
1 fincan cappuccino: 100 mg
150 cc hazır kahve : 60 mg
2 gram Nescafe® ile hazırlanan kahvede: 50-70 mg
1 fincan Türk kahvesi : 60 mg
150 cc Kafeinsiz Kahve : 5 mg
1 fincan siyah çay: 40 mg
1 fincan yeşil çay: 20 mg


14 Mayıs 2015 Perşembe

Doğuş Otomotiv Trafik Hayattır!

Önemli olan ne kadar hızlı vardığınız değil, nasıl vardığınız... 
Trafikte aşırı hız yapmayın! Çünkü Trafik Hayattır!

Aşırı hız son yıllarda kazaya sebep olan unsurların başında yer alıyor. Özellikle gençlerin yaptığı trafik kazalarının çoğu aşırı hız nedeniyle meydana geliyor. Doğuş Otomotiv’in kurumsal sorumluluk markası Trafik Hayattır, ‘aşırı hız’ı konusunu ana mesajları arasına alarak projelerini kurguluyor.

Dünya Sağlık Örgütünün raporuna göre trafik kazalarındaki ölümlerin yaş grubu analizinde diğer ölüm nedenleri arasında 15-29 yaş grubu birinci sırada yer alıyor.   Bu durum gençlere yönelik trafik güvenliği kampanyalarının acil olarak arttırılması gerektiğini gösteriyor. Trafik Hayattır platformu bu noktada çok önemli inisiyatifler alarak önemli projeler geliştirdi; 4 senedir devam eden Trafik Güvenliği Uzaktan Eğitimi projesinin üniversitelerde seçmeli ders okutulmasının yanı sıra, 2014 yılında radyolarda yer alan ‘aşırı hız’ radyo spotu da dikkat çeken bir diğer proje oldu. İki projede birçok önemli ödül aldı. Bu ödüllerden en çok gurur veren ise 2014 Birleşmiş Milletler Genel Kurultay’ın da iki projenin Avrupa’da trafik güvenliğiyle ilgili örnek uygulama seçilmesi oldu.

 

Trafik Hayattır, ‘aşırı hız’ ile  ilgili projelerine yenisini ekledi ve her birinde farklı trafik güvenliği mesajlarının verildiği bir animasyon serisi üretti. Aşırı hız konulu animasyonda her gün trafikte rastladığımız hatalar vurgulanıyor.  Çocuğunu almaya giden bir babanın trafikte kalmasını ve sonrasında hız yaparak girdiği emniyet şeridinde kaza yapmasını anlatan animasyondan hepimizin çıkaracağı dersler var.

Bir boomads advertorial içeriğidir.

13 Mayıs 2015 Çarşamba

Hamilelikte Mide Bulantısı Şart mı?



Hamilelikte mide bulantısı şart mı? Hayır değil, ben mide bulantısı yaşamadım. Ancak herkeste yaygın bir inanış var ki mide bulantısız hamilelik olmaz, olsa da o sağlıklı bir hamilelik değildir. Gerçekten, çoğu kişi böyle inanıyor, midesi bulanınca her şeyin yolunda olduğuna ve iyi gittiğine inanıyor, hatta cahil olduğunu düşündüğüm bazı doktorlar da mide bulantısından şikayet eden anne adaylarına "Sakın dert etme, mide bulantısı sağlıklı bir hamileliğin belirtisidir" diye yanıt bile veriyorlar.

Ben de bunu böyle bilirdim. Her türk filminde kadının önce başı döner, ardından öğürtü gelir ve kusar, "Hahhh bak hamile kadın!" derdik biz de izleyici olarak. Böyle öğretmişler bize, ne yapalım... Ancak başıma gelince anladım ki ne baş dönmesi, nede mide bulantısı hamilelikte şart değilmiş.

Bana hamileyken mide bulantısından kavrulan annemin hikayelerini dinleye dinleye, hamile kaldığımdan beri bekledim ki bulantılarım başlasın. Hep "daha erken, haftaya başlar, yavaş yavaş başlar" diye diye kaç aylık oldum halime bakın, artık bulanmaz herhalde :) Hatta hamileliğimin başlangıcında hafif mide hassaslıklarım başlayınca erken önlem olsun diye koştuk eczaneye şu mide bulantısını önleyici bilekliklerden bile aldık, boşu boşuna para vermişiz vallahi.

Doktorum da normal olduğunu, şanslı olduğumu söyledi... Daha ne olsun...

Bende hamilelikte mide problemi sadece 12, 13. haftaya kadar çok aç kaldığımda oldu. Aç kaldığımda midem bulandı, tahammülüm kalmadı. Arabanın yolcu koltuğunda oturunca da çocuk gibi araba tutar oldu, öyle böyle değil, ne tutmak hem de, kusmalı musmalı, tam rezalet. Bir de canımın istemediği şeyleri yiyince mide yanması yaşadım kısa bir süre, o kadar. Midemle yaşadıklarım çok kısa süre içerisinde bu kadarcıktı ve hiç de eksik bir hamile değildim. Aksine yemek yiyemediği için işe gidemeyenler, kustuğu için beslenemeyip serumlara bağlananlar... Çok şanlıydım, çook...

Velhasıl, lütfen çevrenizde bulunan ve midesi bulanmayan hamile görürseniz ne kadar şanslı olduğunu ve her şeyin normal, yolunda gideceğini söyleyin ona. Sanki eksikmiş, sanki bir sorun varmış gibi davranmayın. Hamilelik demek hormon demek, hormon demek ağlamak demek, üzülüyoruz, vallahiii :)


11 Mayıs 2015 Pazartesi

Hamilelikte Çatlak Kremleri, Nemlendirme ve Kaşıntı Sorunu


Ah çatlaklar, ah çatlaklar, vah anneler... Hamilelik sırasında anne adayının göbeğinde, belinde, bacak içlerinde, göğüslerinde ve canının istediği her noktada meydana gelen çatlaklar yüzünden hanımlar pek dertli. Sen değil misin peki? Yok vallahi değilim, zaten her yanım yapım gereği hamile olmadan bile çatlak içinde. Ha üç daha çatlamış, ha çatlamamış, geç bunları, hem bebeğimiz hem de biz sağlıklı bir şekilde atlatalım da başka şey istemem.

Benim için konunun önemsizliği hiç mühim değil, herkesin derdi bu olunca da hakkında yazmadan edemedim. Ben çatlak kremi ve genel olarak kremlenme işine 14.haftadan sonra vücudumda başlayan ağır kaşıntılar nedeniyle giriştim. Malum, vücudumuz genişledikçe derimiz kuruyor, kaşınıyor ve çatlıyor. Bu kaşıntılar ise hafif tatlı tatlı olabilmekle beraber, bendeki gibi gece uykulardan uyandırıp hatır hutur kaşıma krizlerine kadar da gidebiliyor.

Özetle bu kaşıntılar ve çatlaklar kol kola gittiği için ben kaşıntılarım için tercih ettiğim nemlendirme yöntemlerini sizlerle paylaşacağım. 

Öncelikle Bath&Body Works'ün yüksek nemlendirmeli, tüp içerisinde satılan kremleriyle başladım (neden derseniz, tabiki elimde vardı da ondan... Bir de yeni krem mi alacağım yahuuu). Ancak bu krem normalde beni her zaman mutlu ederken, o andaki kuruluğuma yeterli gelmedi. Yapısı çok katı, güzel sürülemez bir hal aldı. 

Ardından Body Shop'un Body Butter (yani vücut tereyağı) olarak geçen katı kremlerinden aldım. Gayet memnun kaldım, nemlendirme işini güzel gerçekleştirdi. Ancak o kadar kuruydum ki çok sürmem gerekiyordu ve krem de çok katı yapılı olunca neredeyse 15 dakika boyunca duş çıkışında kremleniyordum, kremi eritmeye çalışıyordum. Hamileyken insan çok yoruluyor biliyor musunuz... Yoruluyordum... Havalar ısınmaya başladıkça krem de yumuşuyor, yumuşadıkça da kullanmaya başladım yeniden.

En sonunda ise aradığımı buldum. Nivea Duşta Krem! Nivea markasının hayvanlar üzerinde test yapıp yapmadığını bilmiyordum, hatta yaptıklarına emindim ancak markanın resmi açıklamasında yapmadıkları yazıyor. Bunun üzerine kaptım kremi, denemeye koyuldum. Hayatımda hiçbir nemlendiriciden bu kadar memnun kalmamıştım sanırım... Duşunuz bitince çıkmadan kremleniyorsunuz, sonrasında üzerinizden bir su akıtıp durulanıyorsunuz. Çıktıktan sonra ise hemen giyinebilirsiniz. Mükemmel bir ürün, fiyatı çok ucuz, marketlerde de satılıyor.

Benim yazdığım bu ilkel kremler haricinde tabiki hamileler için üretilmiş çatlak kremleri, serumlar var ama dediğim gibi ben gerek görmedim. Çatlak mevzusunun çok fazla oranda kişinin vücut yapısıyla ilgili olduğunu düşünüyorum. Bu nedenle de zaten çatlayacağını bildiğim vücudum için küçücük tüpü 150TL'ları bulan paralar vermek istemiyorum. Zaten çatlaktaki mevzu da bol bol nemli tutmak olunca, nemlendiricilere sarıldım ben de...

Velhasıl ben çatlama öncesi kaşıntı krizlerimi bu şekilde atlattım. Güzelce nemlendirme sağlandıktan sonra kaşıntı falan da kalmıyor, çatlar mısınız bilmem ama :)

8 Mayıs 2015 Cuma

Hamilelik Belirtilerim Nelerdi?


Hamile Olduğumu Nasıl Öğrendik? başlıklı yazımda da detaylıca anlattığım gibi, planlı ya da beklenen bir hamilelik yaşamadığım için önceki belirtilerime hiç hiç dikkat etmedim. Filmlerdeki gibi "Ahh başım dönüyor, hamile miyim acabaaa?" demedim anlayacağınız. Ancak hamile olduğumu öğrendikten sonra geriye dönüp baktığımda ben de kendimde birkaç hamilelik belirtisi gördüm ve sizlerle paylaşmak istedim. Çünkü biliyorum ki hamile kalmak isteyen, deneyen her aday, internette gezip delicesine bu belirtileri izliyorlar.

Hamile olduğumu öğrenmeden önce bir akşam üzeri ofisteki masamda uyuyakaldım!! O an hiç ilgimi çekmemişti, dediğim gibi planlı ve beklenen olmadığı için hamileliğe yormamıştım. Ancak şuan dönüp bakınca ofiste masada uyuyakalmak (İçim geçti demiyorum, dikkat. Kaç dakika olduğunu bile bilmediğim şekilde uyumak diyorum) hiç de normal bir şey değil, hatta doktora gitme sebebidir, hasta mıyım acaba, diye. Nedense önemsememiştim... Zaten uyku halim de her geçen haftada benim hamileliğimin baş kahramanı olmaya devam etti. Nasıl başlarsa öyle gidermiş...

İnternette her yerde yazan ve sanırım her anne adayının ilk andan itibaren hissettiği göğüs ağrısı durumu çok kuvvetli olarak bende de oldu. Hatta ağrı diyesim yok, sancı desem yeridir. Kadının göğüsleri hem büyüyor, hem sancıyor, anlatılmaz yaşanır, o kadar diyeyim... Öyle bir nokta ki üzerinize giydiğiniz kıyafet bile ağrı sebebi olabiliyor, çok enteresan.

Yine internette yazan, sanki regl olacakmışsın gibi his bende hiç olmadı. Aksine, sanki hiç regl olmayacakmışım gibi hissettim. Her zamanki iştah açılması, asabilik, yüzdeki sivilceler görülmedi bu defa.

Bu üç belirti dışında benim farkettiğim hiçbir belirti yaşamadım. Zaten sonrasında da mide bulantısı sıkıntısı çekmediğim için, başlangıçta da böyle bir problem yaşamadım. Anladım ki filmler yalanmış, bizi ciddi ciddi kandırmışlar bizi...



6 Mayıs 2015 Çarşamba

Hamileliğimin 21. Haftası ve Detaylı Ultrason Tecrübesi



Hamileliğim boyunca eşimle beraber en heyecanla beklediğimiz hafta oldu bu hafta. Çünkü bir aydır beklediğimiz detaylı ultrason kontrolümüzün vakti gelmişti.

Detaylı ultrason mevzusu nedir derseniz, kısaca özetleyeyim. Hamileliğin 20 ile 24. haftaları arasında, mümkünse prof. perinatolog (riskli gebelik uzmanı) tarafından yapılan, ortalama 30-45 dakika arasında süren gelişmiş bir ultrason kontrolüdür. Bu kontrol sırasında hamilelik haftası gereği bebeğin hayati organları oluşumunu tamamlamış oluyormuş. Bu sayede kontrol sırasında kalp kapakçıklarından, böbrek gelişimine, damar sistemine ve diğer tüm organlarına santimlik ölçülerde bakılabiliyor. Bu kontrolün faydası nedir? diye sorarsanız da doktorlar tarafından yanıt şu şekilde geliyor "Örneğin detaylı ultrason sırasında bebekte bir böbrek problemi gözlendi ve ameliyat olması gerekiyor diyelim. Bu böbrek problemini doğduktan sonra anlamak için geçecek vakit yerine, bebek doğar doğmaz ameliyatı yapılıyor ve bebek için sorun yaratmadan problem çözülmüş oluyor. Yani doğum sırasında bebeği karşılarken alınması gereken önlemler belirlenmiş ve önümüzdeki yollar çizilmiş oluyor. Tabiki bunun dışında kötü senaryolar da var ki hiçkimse dile getirmek istemez ama bebekte önüne geçileyemecek anormallikler de gözlenebiliniyor ve bu konu aile ile detaylı bir şekilde paylaşılıyor, yol haritası çiziliyor."

Doktorumuz da bize detaylı ultrason için 16.haftamızda bilgi verdi, randevu almamızı tavsiye etti. Yine doktorumuzun tavsiyesi üzerine, Maslak Acıbadem hastanesinde görev yapan,  başarıları ile Türkiye çapında ün kazanmış Perinatolog Prof. Dr. İbrahim Bildirici'yi önerdi. Her konuda doktorumuza sonuna kadar güvendiğimiz için bu konuda da tavsiyesini dikkate aldık ve İbrahim beyden randevumuzu ayarladık.

Günümüz gelince güzelce gittik hastaneye ve detaylı ultrasonumuzu olduk. 40 Dakika kadar sürdü, sonunda ultrason başlığını bastırmaktan karnım acıdı diyebilirim... Vallahi şaka değil, iki gün boyunca karnım acıdı... Tabiki böyle büyük bir kontrolde acı hiç önemli değil, önemli olan sonucu ve hem bebeğimizin, hem de benim sağlıklı olmamız. 

Sonuç olarak doktorumuzun yazdığı raporda bebeğimiz hakkındaki her madde "normal" olarak belirtildi ve bizi çok mutlu etti. Yani bebeğimizin şu aşamada gözlenen fiziksel bir problemi görünmüyor, çok şükür. Bunlar dışında bebeğimizin anne babası gibi uzun boylu olduğu da ufak bir yan not olarak düşüldü kontrol sırasında. Kontrolden çıkışta ise hamilelik takibimizi yapan kendi doktorumuza iletilmek üzere detaylı ultrason raporu, 3-5 ultrason görüntüsü ve içerisinde yaklaşık 20 ultrason görüntüsü, 4 adet renkli 4 boyutlu fotoğraf, 4-5 adet de kısa videonun yüklü olduğu bir Cd verdiler. Ancak bizim raporumuzda bebeğin mevcut sağlık durumuyla ilgisi olmayan "Anterior Low Lying Placenta" teşhisi koyuldu. Yani bebeğin plasentası normalde benim üst sırt kısmımda olması gerekirken, rahim ağızında ve öndeymiş. Dediğim gibi bebeğimizin mevcut sağlığı açısından bir problem teşkil etmese de uzun vadede kontrol edilmesi gereken bir durummuş. 28.Haftada yeniden ölçümleri yapılmak üzere not düşüldü raporumuza. Bu "Low Lying Placenta" "Anterior Placenta" ya da bir üst modeli olan "Placenta Previa" hakkında doktorumuzdan da daha detaylı bilgiler alıp, kendi araştırmalarımı da ekleyerek ayrıca bir yazı yazacağım.

Peki detaylı ultrasonumuzu yapan Perinatolog Prof. Dr. İbrahim Bildirici'den memnun kaldık mı? Bu soruya yanıt vermek oldukça zor aslında. Çünkü kendisi gerçekten de alanında kendini çok iyi kanıtlamış ve bize tek bir söz bile düşürmeyecek bir doktor. Ayrıca rutin hamilelik takibimizi yapmadığı, sadece tek defalık görüştüğümüz için belki o günlük ruh halinin öyle olması sebebiyle pek yorum yapmamız doğru olmacaktır ancak iki kelam etmeden de duramayacağım. Prof. Dr. İbrahim Bildirici bey de şu zamana kadar karşılaştığım tüm profesörler gibi sosyal yönden tatmin etmeyen bir tavırdaydı. Yani çok konuşmayan, çok açıklamayan, sormadan yorum yapmayan, çok yoğun olması sebebiyle aklı ve sosyal becerileri de çok yoğun olan bir doktordu. Detaylı ultrason sırasında  ekranda gördüğümüz (ve hiç anlamlandıramadığımız) görüntülerin büyük çoğunluğunu bize açıklamadı ya da şimdi böbreklerine bakıyoruz, şurası midesi diye bize göstermedi. Sanki anne ve babanın ilgisini sadece elleri, ayakları, kalbi ve pipisi çekermiş gibi sadece onlara bakarken bize bildirdi. Bunun dışında ultrason sırasında hemşiresi sürekli telefonda diğer hastalarla görüştü, doktora defalarca soru sordu ve o da defalarca yanıt verdi. Bizim dikkatimiz de bu sıralarda dağıldı, almamız gereken ilgiyi almadığımızı hissettik. Dediğim gibi bu problemler doktor beyin o günkü yoğunluğundan kaynaklı olabilir ama ben yine de yazmadan edemedim.

Detaylı ultrasonların fiyatları konusunda da kısacık bir bilgi geçmek isterim. Piyasada doktorlar, hastaneler arasında fiyat uçurumları var. Kimisi 150TL'ya yaparken, kimisi 1000TL'ya ya da 500TL'ya yapıyor. Bu fiyatlarda doktor ve hastane belirleyici oluyor. Bu nedenle öncelikle hamilelik takibinizi yapan doktorunuzun doktor tavsiyesini dikkate alıp, ardından da ilgili hastaneyi arayıp fiyatını öğrenmenizde fayda var. Çünkü gerçekten süpriz fiyatlar çıkabiliyor...

Tüm bu tantana dışında gayet güzel bir haftaydı bizim için. Çok şükür sağlıklı bir şekilde bu haftayı da atlattık, yakışıklı oğlumuza ihtiyaçlarını almaya, üzerine hayaller kurmaya devam ettik. Her geçen hafta heyecanımız daha da artıyor ve sabırsızlıkla ama zamanında, sağlıkla oğlumuzu kucağımıza bekliyoruz ♥





4 Mayıs 2015 Pazartesi

Hamilelikte Saç Boyama Sorunsalı


 Hamilelik boyunca beni en çok "Yapmalı mı yapmamalı mı acabaaa" diye delirten konu oldu bu saç boyama mevzusu. 

Hamilelik boyunca etrafınızdaki herkesin bir diyeceği olduğunu farkediyorsunuz öncelikle. "Amaaann abartıyorlar, ben çatır çatır her ay saçımı boyattım, bak çocuğum çok normal oldu, ne var bunda. Amaa organik boya şart, normal boya olmaz!" veya tam tersi "Sakın haaa, bak çook zararlı, asla boyatma, organik boya olsa bile tüm kimyasallar hemen bebeğe geçiyor, sakat doğar çocuğun!" tipleri kaynıyor ortalıkta. İnternet deseniz de keza aynı şekilde. Her iki fikri de ölümüne savunanlar var.

Çok şükür ki saçlarım siyahtan sarıya röflelenmiş, haftasına dibi çıkan bir renk değil. Çok fazla beyazım da yok, 17.haftama kadar konuyu bu nedenle çok kafama da takmadım. Ancak 17. haftamda artık öyle bir sıkıntı bastı ki, saçımın rengi solmuş, matlaşmış (hamile kalmadan 2 ay önce boyatmıştım en son- saçımdan 2 ton açık renge). Hazır doktor randevusuna gidince de sordum ve doktoruma sonuna kadar güvendiğim için o ne derse o şekilde uygulamaya karar verdim.

O gün kontrolümüzde doktora sorduk (eşimle, doktora sorulacaklar listesi tutuyoruz her kontrolden önce) ve doktorum yine tüm içtenliğiyle anlattı "Kafa derisi her bir saç kökü ve onları besleyen damarlardan dolayı, vücudun deriyle sürekli olarak iletişimde olduğu bir bölgedir. Saç derisine uygulanan bir tedavi, krem ya da benzeri bir uygulama, deri tarafından çok çabuk emilir ve saç köklerinden direkt olarak vücuda alınır. Bu nedenle ben hamileliğin ilk üç ayı olan bebeğin gelişiminin maksimum olduğu süreçte boyanmasını uygun bulmuyorum. Hamileliğin kalanında ise iki defa öneriyorum. Bilhassa artık doğumlar çok şatafatlı oluyor, fotoğraflar videolar çekiliyor, anneler de güzel olmak istiyorlar. Bu nedenle de bir hakkını doğumdan önce kullanırsın. Öncekini ise sen bilirsin." dedi. Hatta konuyu uç bir örnekle de şenlendirdi, eskiden bitlenen çocukların kafalarına benzin gibi alkol gibi bir madde (doktorumuz adını söyledi ama şimdi hatırlamıyorum) dökerlermiş ki bitler ölsün. Çocuklar zehirlenmiş bir şekilde hastaneye tanışınırmış. Çünkü kafadaki damarlar tüm o zehirli maddeyi emer ve kana karıştırırmış.

Bu açıklama öyle içime sindi ki işte aradığım yanıt buydu dedim! Tabiki saçımı boyamaktan vazgeçtim, taa ki artık dayanamıyorum dediğim noktaya kadar da durmaya karar verdim. Ancak doktorumun da önerdiği gibi doğumdan önce güzelce saçımı başımı yaptırır, insana benzerim ve doğumdan sonraki ağızım gözüm şişmiş haldeyken bari saçlarım güzel diye avuturum kendimi :)

Hamilelikte saç boyama sorununa bizim çözümümüz bu şekilde oldu doktorumla. Ancak bizim oğlan süpriz yaptığı için akıl edemedim ama planlı hamileliklerde mutlaka bebek sahibi olmaya karar verdiğinizde saçınızı doğal rengine boyatın, ne olur ne olamz, her şeye hazır olursunuz bu sayede.