24 Eylül 2017 Pazar

Tuvalet Eğitimini 24.Ayda Nasıl Tamamladık?



Eveettt geldik mi her anne babanın çocuk sahibi olduktan sonraki en gururlu anlarından birine: bezsiz çocuk! Evet, Can oğlumuz çok şükür ki 24 aylık hayatında, gündüzleri artık bez kullanmıyor! Yaşasınnnn! 

Oğlumuzda yaşadığımız bez bırakma sürecini hem bizim hafızalarımıza anılamak adına, hem de Google üzerinden arayıp tarayıp bu sayfalara düşenlere örnek olabilmesi için kısaca buraya not alacağım.

Sürecimiz çok sancılı olmadı açıkçası, hatta emzik bırakma sürecimizdeki gibi sorunsuzca geçti bile diyebiliriz. 

Can 23 aylık olduğunda bezine çiş ve kaka yaptığında söylüyor, çiş ve kakanın ne olduğunu biliyor, anne baba gibi tuvalet yapmanın ne olduğundan haberdar ve en önemlisi bezli olmaktan nefret eder durumdaydı. Bez değiştirmek bir ölümdü, binbir yalvarmayla evde kovalamayla ağlamayla başarabiliyorduk. Ağlayan ve huysuzlanan çocuk ise hem anne baba, hem de çocuk için çok zor... İşte bu dönemde başladık ilk bez çıkartma deneyimize. Evdeyken bezini çıkarttık, lazımlık tuvaletini salonun ortasına koyduk, bizim büyük tuvalete de çocuk aparatı taktık, eğlenceli külotlar aldık, hazırdık... İşte o ilk başlangıç çok zor... Evin her yeri çiş oldu, kaka oldu, üstlerine bastık, çamaşır suları, duş duş duş... Tabiki hiçbirinde asla ama asla kızmadık, üzmedik. Her seferinde gülümseyerek sildik, buraya değil tuvalete şuraya yapması gerektiğini gösterdik ve anlattık. Bu ilk gün böyle geçti ve 2. gün eğitimdeki en büyük hatayı yaptım; evde bezsiz gezdirip sokağa çıkarken bezini taktım. Malum biz gezenti bir ana oğuluz, günde 2 defa 2-3 saatlik periodlarda sokaktayız... Ne oldu, çocuğun aklı karıştı! Sokakta ohh beze yap, evde bez yok ohhh yere yap... Anlayamadı, haklıydı... Ayrıca tuvalet eğitimi konusunda okuduklarımdan biraz fazla etkilendim sanırım. Çocuğu zorlamama, tamamen çocuk liderliğinde ilerleme konusu... Evet çocuk ilk başta tuvalete oturmakta zorlanabiliyor ve evet tabiki zorlamayacağız. Çok yeni, bilmediği ve korkutucu gelen bir şey onun için. Bu ilk denemede her tuvalete oturmak istemediğinde "Peki çocuğum" diyip kaldırdım tuvaletten. Ama çocuğu üzmeden, yormadan oturtmaya çalışmak, zıtlaşmasına biraz direnmek lazımmış... 10 Gün böyle denedikten sonra hala hatamı anlayamamıştım ve Can'ın hazır olmadığını düşünüp, suçu yavrukuşa atıp, beze geri döndüm. 

2 Yaş doğum gününün ardından yine bez krizleri yaşıyorduk ki bu defa sorunun Can'da değil, benim net olmamamdan kaynaklandığını anladım. Baştan başladık...

Artık bez yoktu, uyanık olunan hiçbir zaman bez olmayacaktı. Sadece öğle ve gece uykularında bağlayacaktım. Sokakta, parkta, gezmede yok... Rutinimize hemen bir ilave yaptık ve bir portatif lazımlık tuvalet aldık. Biz My Carry Potty'yi tercih ettik ama piyasada pek çok alternatif var. Maksat her an yanında tuvaletle gezebilmek... İlk 4 gün park dahil hiçbir yere çıkmadık, sadece tuvalet ve biz vardık! Tam bir aşk hikayesi! 4 Günün sonunda öyle böyle çişini tuvalete kadar tutabilir ve söyler hale gelmiştik. Ancak Can kakasını yapmaktan korkuyordu. Kakasını tuvalete yaparken ağlayıp kalkmak istedi hep. Elini tuttum, oturması gerektiğini söyledim ve sonunda yapmaya başladı ama bu defa da tutması başarısızdı... 5. Günde sokağa çıkmaya başladık; sadece parka ve aile üyelerimizin evlerine tabi... Parkta portatif lazımlık tuvaleti kullandık, çişini yaptı, sorun yaşamadık ama gün geldi kakasını tutamadı paçalarından düştüğü bile oldu. Sabır... Hem anne, hem de çocuk sabır göstermek zorunda, aşılıyor hemen... Bugün 24 Eylül 2017, tam 2 hafta oldu ve Can artık uyanık olduğu hiçbir anda bez kullanmıyor, hem çişin hem de kakasını tutabiliyor, tuvalete yapıyor, bitti! Bu 2 haftadır park, market ve aile bireylerinin evleri hariç çıkmadık. Yani bu hafta itibariyle asıl sınavımızı alışveriş merkezleri, 2-3 saatten uzun süren gezmeler, okul gibi aktivitelerde vereceğiz. Bence başardık! 

Gece ve öğle uykusu bezi konusu ise tartışmaya açık sanırım. Bazı uzmanlar gündüz beziyle aynı anda kesilmeli derken, bazı uzmanlar tamamen kuru bezle uyanana kadar beklenmeli deniyor. Can şuan öğle uykularının yüzde 90'ından kuru bezle uyanıyor, gece uykularının ise yüzde 60'ından kuru bezle uyanıyor. Yani bence hazır değil ki acelesi de yok zaten, çocuk zaten bezi gayet erken bıraktı, zorlamaya hiç gerek yok...

Bu süreçte en büyük yardımcımız olan sticker etiketleri de söylemeden geçemeyeceğim. Her tuvalete denk getirilen başarılı çiş ve kakadan sonra 1 adet sticker etiket verdim. Bunu bir merasim ve beklenen ödül haline getirdim, ikinciyi istediğinde asla vermedim ve kıymetini kaybettirmedim. Alkışlar, heyecanlı bağırışmalar, kutlamalar ve ödül etiketi ile destekledik!

Bu kadar uzuuun lafın kısası, evet çocuğun hazır olması gerekiyor. Ama annenin de hazır, ne istediğine kesin karar vermiş, biraz pislenmeyi ve biraz zorlanmayı göze almış, esnemeden bükülmeden devam etmesi gerekiyor. Benim gördüğüm en büyük problem, günümüz çocuklarına biraz fazla kuvvet veriliyor. Aman zorlama, aman mız dedi oturmasın, aman ağladı hazır değil... Değişikliğe karşı çıkmak ve kendini korumak tabiki çocuğun içgüdüsü, mızlanacak... Biraz patron olmak ve ipleri ele almak ise her zamanaki gibi anne babanın görevi.

Ben tabiki ne bir psikolog, ne bir uzmanım; sadece bu tecrübeyi yaşamış bir anneyim. Yani beni çok ciddiye almayın, her zaman çocuk doktorunuza ve psikoloğunuza danışın! Ayrıca unutulmamalı ki her cocuk, her düzen ve aile yapısı farklı; sizin için en uygun yöntem ve zamanı siz bilirsiniz.

Bezli çocuklu annelere darısı başınıza diyorum ve güç kuvvet diliyorum; tünelin sonunda ışık var 2 hafta sabır!

23 Ağustos 2017 Çarşamba

Neden Bir Su Pınarı Kullanmalısınız?

Buzdolabını açtığınızda dışı buğulanmış pet su şişeleri görmek istemiyorsanız, içtiğiniz suyun sıcaklığını kontrol edebilmek ve hem hijyenik, hem de pratik bir şekilde su içmek istiyorsanız, bir su pınarı kullanmanın zamanı gelmiş demektir. Sanılanın aksine, su pınarları ofislere özgü cihazlar değiller. Evde de rahatlıkla kullanılabiliyorlar, aynı benim yaptığım gibi. Plastik bir pompaya basarak su doldurmaktan sıkıldıysanız ve o plastik pompaların kanserojen maddeler içerdiğini biliyorsanız, sizin de su sebili kullanmanız gerekiyor. Pratik, hijyenik, sağlıklı ve lezzetli: Suyunuz tüm bu özellikleri taşımalı.
Ne yazık ki, piyasadaki su sebillerinin çoğunun üretim kalitesi son derece düşük. Çoğu, maliyeti düşürmek için plastik hazneler ve bölmeler kullanıyor. Bu tarz su sebillerinden uzak durun, zira damacana sulara kıyasla hiçbir faydaları bulunmuyor. Hatta daha sağlıksız oldukları bile söylenebilir, zira plastik bölmeler kısa süre içinde kireç tutup suyun lezzetini değiştiriyor. Yeni su sebili mevzuatına uygun, paslanmaz çelikten imal edilmiş hazne ve bölmelere sahip sebiller tercih etmelisiniz: Uğur Soğutma tarafından üretilen USP 20 D, tüm bu özellikleri taşıyor.
                                                        
Tek avantajı bu değil elbette, USP 20 D üç musluğa sahip. Bu durum zannettiğinizden daha önemli, zira sıcak ve soğuk su musluklarına ek olarak normal su musluğu bulundurması, hava sıcaklığı uygunsa suyu doğal sıcaklığında içmenizi sağlıyor. Sıcak/soğuk musluklarla oynayarak ideal su sıcaklığını yakalamaya çalışan (ve başaramayan) herkes, bu özelliği takdir edecektir. Soğuk su bölmesi saatte 5 litre, sıcak su bölmesi ise saatte 2 litre su kapasitesine sahip, yani en kalabalık ailelerin (veya ofislerin) bile ihtiyacını rahatlıkla karşılayabiliyor. Suyu 5 dereceye kadar soğutabilen, 85 dereceye kadar da ısıtabilen USP 20 D, tüm standart damacanalar ile uyumlu. Alt kısmında da kapalı bir muhafaza alanı bulunuyor: Benim yaptığım gibi, yedek damacanayı burada depolayabilirsiniz. Yaklaşık bir aydan beri kullandığım USP 20 D, tüm beklentilerini karşıladı ve uygun bir fiyata son derece kaliteli bir su sebili sahibi olmamı sağladı. Gönül rahatlığı ile tavsiye ettiğim bu modeli https://satis.ugur.com.tr/item/usp-20-d/100017 adresinden peşin fiyatına 12 taksitle satın alabilirsiniz. 
                                             
Bir boomads advertorial içeriğidir.

4 Temmuz 2017 Salı

Kafası Sürekli Terli Bebekler ve Çocuklar



Bebekleri, çocukları hatta yetişkinleri kat kat, gereğinden fazla giydirmek konusu bizim kültürümüze has sanırım. Nitekin doğduğu andan itibaren "Aman anne karnı sıcaktı, şimdi dışarısı soğuk gelir, üçyüz elli kat giydirelim bebeği" mottosuyla başlayan, yine beşyüz elli kat giydirilmiş çocuk yaşının gereğini yapıp koşunca terlediği için üzerini az giydirmek yerine çocuğu koşturmamayı seçen, ardından da kazık kadar yetişkinler haline gelindiğinde  içinde atletle gezen, bahar güneşli 20 derece havada bile restoranda iç mekanda oturan hallere kadar gelinen bir kültür bizimkisi...

El örgüsü yelek diye bir şey var ülkemizde... Yün yeleksiz çocuk gördünüz mü siz? Yaz kış el örgüsü yün yelek giydiriliyor bebeklere... Bebeklerin kafalar hep terli, saçlar ıslanıp birbirine yapışmış ama annesi hala bebeğinin üşüyeceğine inanıyor... 

Alışveriş merkezlerindeki bebekler pusetlerinin içerisinde üzerinde tam takım kıyafetleri, montları ve boğazlarına kadar örtülmüş battaniyeleriyle geziyorlar. İçerisi ortalama 22-24 derece ama hepsinin kafasında bere oluyor kış aylarında. 

Dış mekanlarda ise rüzgar çarpar, kapı üşütür, aman burası soğuk, koşma terlersin, oturma üşürsün... Daha niceleri...

Hepimiz çocuklarımız için en iyisini istiyoruz, bunda hemfikiriz. Ayrıca hiçbirimiz de çocuklarımıza kötülük olsun, sıkıntı çeksinler diye yapmıyoruz bir şeyleri. Ancak anne baba olarak tshirt ile gezdiğimiz bir havada bebeğimizi, çocuğumuzu neden elli kat giydiriyoruz? Siz kış vakti alışveriş merkezi içerisinde atkı ve bere ile gezmiyorsanız neden çocuğunuzu gezdiriyorsunuz?

Daha anne olmaya karar vermediğim dönemde bile çok kat kat giydirilen çocuklar dikkatimi çekerdi hep. Konuyu anlamazdım pek de üzerinde durmazdım. Sonra anne oldum. Çocuğumun yenidoğan kıyafetlerinde bile hiç yün yeleği, hırkası yoktu; pamuklu penyeler sadece... 

Oğlumuz Can 1 Eylül doğumlu olduğu için havalar oldukça sıcaktı ve tüm yenidoğan kıyafetleri kısa kollu ve askılıydı. Bununla beraber tabiki ince penye battaniyeleri vardı, hafifçe üzerine atardık uyurken. Doğuma alınmamdan önce doğum bebek hemşiremiz sevgili Fadime hemşire yanıma geldi ve doğduğunda ne giydirmelerini istediğimi sordu. Düşünmemiştim bile... Kısa kollu penye bir çıtçıtlı zıbın, ince soket çoraplar ve bir penye ince battaniye verdim. Çok iyi bir tercih olduğunu, kat kat giydirilen bebeklerin aslında sıcakladığını ve bundan rahatsız oldukları için huysuzlandıklarını söyledi. Asla daha fazla giydirmememi önerdiğini de ekledi. Çok sevmiştik Fadime hemşireyi...

Can oğlumuzun kıyafet macerası böyle kısa kollu ile başladı ve öyle de devam etti. 4 Gün sonra hastaneden çıkış vaktimiz geldiğinde hava sanırım 33-34 derece civarıydı ve hastane çıkış kıyafetini askılı çıtçıtlı zıbın, çorap  ve ince müslin olarak belirledik, o şekilde çıkarttık. Daha otoparkta çevirdiler önümü "Çok küçük üşür bu çocukkkkk", kolları çıplaktı tabi bebeğimin, üşürdü, hava 35 derece, teyze ter içinde, askılıyla geziyor, bebeğime yün hırka giydirmemi söylüyor... Neyse anladınız konuyu, amin!

Can oğlumuz şuan 22 aylık oldu ve her mevsimde biz ne giyiyorsak ona da öyle giydiriyoruz. Hatta çoğu zaman o bizden daha hareketli ve koşar olduğu için daha çok ısınıyor, bir tık daha ince oluyor bizden kıyafeti.

Bu yazımda da her zaman olduğu gibi kendi görüşümü ve kendi doğrumu paylaşıyorum. Tek isteğim, kafası terlemiş bebekler olmasın, yazık, sıcaklamak hiç hoş bir his değil ki...

23 Haziran 2017 Cuma

Pusette ve Anakucağındaki Bebeğimizin Kemerini Neden Bağlamalıyız?



Yenidoğan döneminden itibaren bebeklerimizi anakucağıyla beraber pusete takıp öyle gezdiriyoruz. Sonrasında ise boy ve kilosuna göre değişen dönemde anakucağından, normal puset koltuğuna terfi ettiriyoruz.


Bilhassa yenidoğan dönemi ve sonrasında bebeğin çok aktif hareketli olmadığı dönemde bebeklerin emniyet kemerlerini bağlamıyor çoğu anne baba, aile... Hani bebek zaten hareket etmiyor, kalkamaz, sarkamaz, düşemez...



Çocuklarımız için her şeyin o kadar detaylısını düşündüğümüz bu zamanlarda, bu konuda düşünmeyi neden es geçiyoruz? Çocuğa bağlanan emniyet kemeri sadece çocuk kendini aşağıya atmasın diye midir? Hayır... Pusetiniz devrilebilir, tümsekte takılabilir, birisi gelip çarpabilir, freni boşa gelip kayabilir... Yani pusetiniz/anakucağınız  DEVRİLEBİLİR... Bebeğiniz de pusetinizin anakucağına ya da pusetinizin oturma bölümüne bağlı değil ise bu devrilme sırasında malesef ki hayati tehlike dahil pek çok kaza geçirebilir... Çünkü bebeğiniz de pusetle beraber düşer, devrilir, kayar vs...

Dediğim gibi bilgi çağında, anne babalar olarak bu kadar farklı kültür seviyelerine ulaştığımız bir dönemde bık bık bık her detayı düşünüp de sonrasında anakucağında ya da pusette emniyet kemeri bağlı olmadan oturtulan mini mini bebekleri ve çocukları gördüğümde aklım gerçekten üzülüyorum. Bu konuya bu açıdan bakmamış bür anne, baba ya da aile bireyine umarım bir hatırlatma yapmış olurum bu yazımla.

3 Haziran 2017 Cumartesi

SeaLife İstanbul Akvaryum Yıllık Aboneliği




Biz pek güzel bir şey yaptık! Yazıyla da okuyan, buralara denk gelen herkesle paylaşayım ve önereyim istedim... İStanbul Forum Alışveriş Merkezi'nde bulunan Sealife Akvaryum'una yıllık abonelik yaptırdık. Güncel fiyatlarına siz internetten bakarsınız, kimseyi bu detayda yanıltmak istemem ama oldukça uygun fiyata, 1 yıl boyunca sınırsız giriş çıkış yapabildiğiniz bir üyelikten bahsediyoruz. 3 Yaş altı zaten ücretsiz, ona ilave olarak akavaryumu kullanacağınız yetişkinlere üyelik yaptırmanız yeterli oluyor. Misal bizim durumumuzda eşim, ben ve annem yıllık üyelik aldık k, oğlumuz Can ile beraber gezen ekip olarak hepimiz kartlandık!



Can akvaryumu, balıkları ve içerideki ortama bayılıyor. İçeriye bir giriş çıkışımız minimum 1 saat oluyor. Bu 1 saat içerisinde deliler gibi eğleniyor, koşturuyor... Ayrıca mekan tabiki çocukların ilgisini çekmesi açısından da planlandığı için her anlamda çocuk dostu bir yer... Bebek bakım odasından, ücretsiz softplay oyun alanına kadar her şey düşünülmüş. Ayrıca çalışanlar da kesinlikle çocuk dostu, her köşede başka bir çalışanla karşılaşıyoruz, Can ile ilgileniyorlar dikkatini çekiyorlar, konuşuyorlar. Akvaryumun içerisinde kat geçişleri hariç merdiven bulunmadığı için çok da güvenli. Kalabalık olmadığı saatlerde çok rahatlıkla elini bırakıp özgürce gezmesini sağlayabiliyorsunuz çocuğunuzu.



Eğer ki akvaryumdan keyif alan ve hergün ne yapacağım, bugün nereye götüreceğim derdinde olduğunuz bir çocuğunuz var ise kesinlikle Sealife Akvaryum yıllık aboneliği tavsiye ederim. Biz haftada bir defa gidiyoruz, Can da hala sıkılmadı ve her defasında aynı heyecanla içeride gezebiliyor.

31 Mayıs 2017 Çarşamba

Polonezköy'de Kahvaltı için Villa Polonez'i Tavsiye Etmiyoruz


Eylül 2017 Güncelleme: Aşağıdaki yorumlarda da yazışmalarımızı görebileceğiniz üzere Villa Polonez'den Barış Selimoğlu bey mekanlarında çeşitli düzenlemelere gittiklerini belirtti. Çeşitleri arttırdıklarını, müziğin ayarlanıyor olduğunu ve vale hizmetiyle ilgili olarak da düzeltmeye gideceklerini belirtmiş. Ben mekanı yeniden tecrübe etmedim, bana bildirilenleri sizinle paylaşıyorum. Umarım yeni gidecek müşterileri çok daha güzel bir deneyimle mekandan ayrılırlar.

Ailecek Polonezköy'ü pek çok insan gibi çok seviyoruz. İstanbul içerisinde tam bir kaçamak, lezzetli ve kaliteli mekanlar, bol oksijen, çocuklar için eğlenceli ve doğa dolu aktiviteler...

Can oğlumuz aramıza katılmadan önce Polonezköy'de tek geçtiğimiz yer herkesin bildiği ve bayıldığı gibi Polina idi. İşletmesi, lezzetleri, her şeyi ile mükemmel! Ancak Can oğlumuz biraz ayaklanıp, koşturmaya, ortalığı kurcalamaya başladığı zaman Polina'da biraz zorlanmaya başladık (çünkü mekan biraz incik cıncık, karıştıran bebek için her tarafı aşağı indirmelik ve anne baba için de peşinde koşmanın zor olduğu bir mekan). Bu sebeple de başka bir yer arayışına girdik. İnternetteki yorumları, blog yazılarını iyice alt üst ettik ve pek çok öneride karşımıza çıkan Villa Polonez'e aile arkadaşlarımızla beraber kahvaltıya gittik.

Villa Polonez'in mekanı evet çok güzel. Yeşillikli bahçesi çocukların koşturmacası için çok uygun. Çimenler temiz, manzara pek güzel. Bu konuda sıkıntı yok ama işte işletme denen şey, en güzeli berbat da edebilir, en kötü yeri baştacı da...

Bir defa arabanızla gittiğinizde aracınızı illa ki valeye teslim etmeniz gerekiyormuş! Otoparka kendiniz parkedemiyormuşsunuz. Onların otoparkı dışında ön caddelerine de park yapmanıza izin vermiyorlar. Yani ben mecburen anahtarımı ve arabamı, valeye vermek zordundaymışım... Böyle şey ne gördüm, ne duydum... Hadi verdik, oldu... 

Sonra mekana girdik, güzel masamız hazır ama ne duyalım Cumartesi sabahı saat 10.00'da, ormanın ortasındaki mekanda dımtıs müzik çalıyor, oldukça da yüksek sesli... Ben müzik dinlemek istesem o saatte, o kadar km yol yapıp Polonezköy'e kadar gelir miyim... Yok artık...

Masamıza yerleştik, serpme kahvaltımız masamıza serpildi... Polonezköy'de Polina gibi çeşidi bol, lezzetli serpme kahvaltıdan sonra bize çok boş yetersiz kalitesiz bir kahvaltı olarak geldi... Ne lezzetlerinden, ne de çeşitlerden memnun kalmadık... 

Kahvaltıdan ve ortamdan memnun kalmadan ayrılmak üzere masamızdan kalktığımızda arabamıza binmek üzere mekandan ayrıldık, arabamız geldi ve teslim aldık. Çocuklu aile olunca arabadan inmesi de yerleşmesi de çok uzun sürüyor. Biz yerleştikçe arabayı getiren çocuk şoför kapından ayrılmıyor. Allah allah diyoruz biz de... Sonunda yerleştik de arabamıza bindik... Paralıymış vale hizmeti! 10TL isteniyor bizden... Uzayda yaşamıyoruz tabi, biz de biliyoruz vale hizmeti her yerde ücretlidir. Ancak vale hizmetini ben talep etmedim, ne içeriye ne de dışarıya benim parketmeme izin vermediniz ve sisteminizin bu olduğunu söylediniz. O zaman talep etmediğim, hatta istemediğim bir hizmetin parasını da benden zorla alamazsınız. 6 Kişi için üç çeşit peynire 360TL hesap ödeyerek çıktığımız bir mekandan, bir de 10TL mecburi vale hizmet parası ödeyince çıldırdık resmen! Villa Polonez rezaleti bizce...

Derim ki bence gitmeyin Villa Polonez'e... Villa Polonez'i tavsiye etmiyorum, tavsiye edenlere de çok acil olarak başka mekanları denemelerini ve farkı görmelerini tavsiye ediyorum. Ha Villa Polonez'e de oraya gelen müşteri kitlesinin gayet akıllı olduğunu, küçük hesaplarla kandırılamayacağını hatırlatmak istiyorum.




17 Ocak 2017 Salı

H&M Çocuk Kıyafet İndirimi


Bebeklerin, çocukların hiçbir kıyafetini eskitemeden büyüdüğü aşikar. Her mevsim tam gardırop yeni alışveriş gerekiyor. Bir de çocuğunuz uzun boylu, hızlı hızlı boy atan bir durumdaysa yandınız... Sürekli kısalan kollar ve paçalar nedeniyle aile bütçesine güüüm güüüm! Dip not: Yazlık kıyafetler,kolsuzluk ve paçasızlıkları sebebiyle tam sezon rahatlıkla giyilebiliyor. Hatta biraz büyük alınmışsa bir sonraki seneye bile oluyor 👍



Velhasıl uzun lafın kısası, tasarruflu davranmak gerekiyor. E her anne baba çocuğunu şık, temiz giydirmek ister; bunda hemfikiriz. O zaman ne yapıyoruz, indirimleri kovalıyoruz! Bilhassa H&M'in indirimlerini kendi adımız gibi ezberlememiz, mağaza mağaza geziyor olmamız lazım... Çünkü H&M'in çocuk bölümünde sezon sonlarında küçük bir bölümde olmakla beraber, dehşet bir indirim oluyor. Hani öyle yüzde bilmemkaç diye değil, 60tl'dan çaat diye kırmızı etiketle 10tl'ya düşüyor. Biz de 16 aylık oğlumuz Can'ın kıyafetlerinin çoğunu en başından beri H&M'den alıyoruz. Kalitesi, fiyatı ve modelleri bizi tatmin ediyor; keyifle giydiriyoruz.



H&M'in çocuk bölümündeki indirim gerçekten kısıtlı bir alanda,az üründe oluyor,o bir gerçek. Ancak her mağazada nedense farklı ürünler oluyor. Bir mağazasının indirim rafında hiç görmediğin bir ürün,öteki mağazasının indirim rafında dizi dizi alıcısını bekliyor. E tabana kuvvet o zaman, seneye giyilecek çocuk kıyafetlerini toplamaya!



Biz bu sene indirim döneminde Zorlu, İstinye Park ve Forum İstanbul mağazalarını gezdik. Kesinlikle çocuk indirim reyonunda İstinye Park mağazası çeşit bakımından bir numaraydı. Kışlık sezonda beğendiğimiz,hatta aldığımız öyle çok çeşit deli indirimdeydi ki şaştık kaldık. Mesela Can'ın bu kış hergün giydiği, yağmur çamur dinlemeden her zulümü reva gördüğü kahverengi botlarını sezon başında H&M'den 60tl'ya almıştık. Şuan kırmızı etiketle 10tl'ya satılıyor! Seneye giyebileceği büyük numarasını bulsaydık mutlaka alacaktık ki seneye de giyebilsin ama bulamadık... Geçen sene sezon sonunda da bu kış giyebilmesi için pekçok indirimli kıyafet almıştık ve hesaplarımız tuttu, hepsini güzelce giydi...



Tabiki biz de sezonlarda çokça alışveriş yapıyoruz, yapmak zorunda kalıyoruz. Yukarıdaki bahsettiğim sebep: her sezon sıfırdan tam gardırop diziliyor. Ancak elimizden geldiği kadar indirimlerden de yararlanıp,bir sonraki sene giydirilmek üzere ucuz kıyafetler de almaya çalışıyoruz. Hatta bu sene yaptığımız gibi bazı kıyafetleri hem bu sene üzerine olacak, hem de bir sonraki sene üzerine olacak bedende alıyoruz.



Benzer indirim Zara ve Gap'te de oluyor. Ancak fiyat/performans ve modelleri bakımından biz tercih etmiyoruz. Yine de ikisinde de şöyle bir göz gezdirip, koşa koşa H&M çocuk reyonuna atıyoruz kendimizi.




Bu yazıda gördüğünüz kıyafetleri bu seneki kış indiriminden aldık, hepsi İstinye Park H&M mağazasının çocuk bölümünden. Peki bu kıyafetlerdeki etiketlere ve fiyatlarına dikkat ettiniz mi? İnanılmaz değil mi? Ya da normal zamnda nasıl kazık yediğimiz... Bütün bu kıyafetlere 113tl ödedik... İndirimsiz hali ise toplam 340tl...



Anne tavsiyesidir, indirimlere bakmadan sezonu kapatmayın 👍

5 Ocak 2017 Perşembe

En İyi Mama Önlüğü Hangisi?


Blogda yer vermeyi düşünmediğim bir konuydu önlük meselesi aslında. Ancak geçen hafta İkea'da Can ile beraber yemek yediğimiz sırada çok zarif bir beyfendi yanımıza gelip kullandığımız mama önlüğünün markasını ve nereden aldığımızı sordu. Önceden bizim de kriz halinde yaşadığımız önlük çıkartma olayını yaşıyorlarmış çocuğunda. Bizim önlüğü de görünce yanımıza gelmiş sormaya.


Bizim kullandığımız ve çok çok memnun olduğumuz mama önlüğü bence şuan Türkiye piyasasındaki en iyi, en kullanışlı, en işlevsel ve parasının hakkını veren mama önlüğü... Markası Oioi, biz Joker mağazasından aldık. Fiyatı 34.99tl. Malzemesi silikon, rulo haline getirilip çantada taşınabiliyor, öndeki cebi sayesinde düşen yemekleri başarılı bir şekilde tutabiliyor, leke tutmuyor, kollardan geçirilerek arkadan bağlandığı için belli bir profesyonellik seviyesine ulaşmamış bir çocuk bence kesinlikle çıkartamaz, bağlanma noktaları boy ayarlı olduğu için her çocuğun beden ölçülerine göre tam uyum sağlayabiliyor, silinebiliyor köpük köpük yıkanabiliyor, hatta bulaşık makinesinde de yıkanabiliyomuş ama ben denemedim. 




İşte sıraladığım tüm bu özellikler bence piyasadaki hiçbir ürün tarafından alt edilemez. Hele ki yemek sırasında kumaş önlükleri kullanmaya niyetleniyorsanız size kolaylıklar dilerim. Lekeler kumaşlardan çıkmıyor, ağızdan düşen her lokma üstüne düşüyor, sadece boyundan bağlı olduğu için çocuk tarafından çok kolay bir şekilde sökülüp çıkartılabiliyor, yine sadece boyundan bağlı olduğu için sürekli dönüp duruyor. Yani yemek yemeye başlamış hiçbir çocuk için kumaş önlük önermiyorum, akıllı işi değil bence.


Oioi markası Türkiye piyasasında tekmiş gibi görünse de internet üzerinden alınabilecek, Oioi mama önlüğüne göre daha büyük ve sert bir ön cebe sahip olması açısından çok daha kullanışlı görünen Babyjörn markasının silikon mama önlüğü var. Ben Babyjörn mama önlüğünü Youtube üzerinde videolarda gördüm ve kullanım sırasında düşenleri daha iyi tuttuğunu farkettim. Çünkü Oioi mama önlüğünün cebi biraz küçük, dar ve esnekliği fazla. Bu nedenle de kullanım sırasında mama sandalyesi üzerinde ezilebiliyor, bazı düşen parçaları tutamayabiliyor. Ancak bu ekstra esneklik,mama önlüğünü rulo yapıp, yumuşacık bir şekilde çantanızda dışarıya çıkabilmenizi sağlıyor. Ayrıca Babyjörn mama önlüğü sadece boyundan bağlanıyor, çocukla bir olmuyor ve yerinden oynayabiliyor ya da çıkartılabiliyor.

Bildiğim bu iki markanın bence olumlu ve olunsuz özelliklerini böylece sıralamış oldum. Hangi markayı kullanırsanız kullanın, silikon önlükten şaşmayın 👍