26 Ekim 2015 Pazartesi

Gelecek Turizmde ile sürdürülebilir turizmin geleceğini yazacak üç yeni proje belli oldu!

Seyahat ederken hepimiz gittiğimiz yörenin doğasını, kültürünü hissetmek, el emeklerinden satın almak, yerel lezzetlerini tatmak isteriz.
Eko turizm, kırsal turizm, kültür turizmi, gastronomi turizmi gibi farklı sürdürülebilir turizm çeşitleri ile hem biz farklı deneyimler yaşarız hem de yerel halkın ekonomisine katkıda bulunmuş oluruz.
İşte bu sebeple Anadolu Efes, Kültür ve Turizm Bakanlığı ve Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı 8 sene önce bir araya gelerek "Gelecek Turizmde" dedi ve sürdürülebilir turizm için çalışmaya başladı.
Doğu Anadolu Bölgesi’nde 5 yıl boyunca başarılı modeller yaratan Gelecek Turizmde projesi kapsamında 2013 yılından bu yana 6 farklı sürdürülebilir turizm fikri desteklendi. Bursa'nın Misi Köyü'nde Misili kadınlar yerel lezzetleri ve geleneksel el sanatlarını turistlere sunmaya başladı. Safranbolu esnafıyla Karabük Üniversitesi el ele verdi, Safranbolu’ya özgü hediyelik eşyalar yaratmak için kolları sıvadı. Mardinli kadınlar tamamen kendi emekleriyle eski bir Mardin evini misafirperverliğin kitabını yazan bir pansiyona çevirdi. Şanlıurfa’da Göbeklitepe halkı, yok olmaya yüz tutmuş taş işçiliği sanatını yeniden canlandırmak için harekete geçti. Seferihisarlı kadınlar yerel lezzetlerini turistik bir deneyime çevirdi. Malatya Battalgazililer ise Arslantepe Höyüğü’nü tanıtmak için çalışmalarını hızlandırdı.
%100 Misia Projesi – İpekevi dokuma atölyesi – Misi Köyü / Bursa
Safranbolu Hatırası Projesi – Hediyelik eşyalar
Seferihisar’ın Geleneksel Mutfağı Projesi – Yöresel ürünler - Seferhisar/İzmir
Mardin’de Kadın Liderliğinde Sürdürülebilir Turizm Girişimlerinin Yaratılması Projesi – İpekyolu Misafir Evi 
Yeni dönemde ise bu altı projeye üç yeni proje daha katıldı. Adana Saimbeyli’de kelebek gözlemi projesiyle, Isparta Keçiborlu’da lavanta ile kırsal turizme sağlanan katkıyla, Balıkesir Edremit’te ise yöreye özgü yemekler ile gelişen gastronomi turizmiyle Gelecek Turizmde yolculuğu devam ediyor.


Bir boomads advertorial içeriğidir.

8 Ekim 2015 Perşembe

Doğum Hikayem - Planlı, Genel Anestezi ile Sezeryan


Kızlı, erkekli ve kedili hayatımızı tüm samimiyetimle paylaşmak için açtığım bloğumuzun seyri son 9 ayda çok değişti ve sadece hamilelik hakkında yazılarla doldu. Öncelikle tüm bu süreçte yazıları takip eden, Google aramalarıyla ilk defa sayfalarıma ulaşmış ve güzel mesajlarıyla her zaman gelen kutumu şenlendirmiş güzel insanlara çok teşekkür ederim. Her zaman söylediğim gibi bu bloğun sayfalarını hem çekirdek ailemizin anı deposu, hem de farklı konulardaki tecrübelerimizi Google aramalarıyla gelen misafirlerimizle paylaşmak için yazıyorum. Bu girişten sonra mevzunun aslına gelmek isterim. Can oğlumuza kavuşma hikayemiz...

Ayarsız elimin uzun yazısını okumak istemeyenlere özet geçmek isterim: Oğlumuz Can'ımız 1 Eylül 2015 Salı günü saat tam 14.00'te, 3290gr, 50cm, genel anestezi sezeryan ile dünyaya geldi.

En başından beri planlı sezeryan ile kavuşacağımız belliydi ama 7. aydan itibaren bebeğimizin boynuna dolanan kordonu nedeniyle mecburi planlı sezeryan olarak şekillendi kavuşmamız. Doktorumuz gelenekselci olduğu için planlı sezeryan yapsa bile 40.haftayı mutlaka görmek istediğini dile getirdi en başından beri. Sıkıntılı geçen her ay, her günde bu kararını sorgulamış olsam da şuan geriye dönüp baktığımda ne kadar iyi bir doktorum olduğunu yeniden görebiliyorum... Çünkü bu sayede bebeğimiz normal doğumla istediği zaman doğmamış olsa da, gelişmesi açısından doğuma en hazır olduğu 40. haftasında dünyaya gözlerini açtı.

Doktorumuzla yaptığımız son görüşmemizde 1 Eylül 13.30 olarak karar verildi sezeryanımıza. 1 Eylül gecesi 12.00'den sonra yemek yemememi, 08.00'den sonra da su içmememi istedi anestezi uzmanımız. Zaten o gece heyecandan yemek görecek halimiz yoktu karı koca... Gidip gelip oğlumuzun odasına baktık, yatağının artık boş olmayacağını konuştuk, kıyafetlerini inceledik, heyecandan öldük öldük dirildik.

1 Eylül sabahı ise erkenden kalkıp hazırlandık, bizden istenildiği gibi saat 10.00'da hastanede olduk. Gider gitmez odamıza alındık, 15 dakika sonra hasta bakıcımız gelip beni hazırladı, hızlıca ameliyat kıyafetlerimin içerisinde buldum kendimi. Ardından hemşiremiz geldi, nst cihazına bağlandım ve  bağlı olduğum yaklaşık 1 saat boyunca 10 dakikada bir hatırı sayılır kasılmalarım olduğunu gördük; yani o gün sezeryan olmasaydım da oğlumuz 1-2 gün içerisinde mutlaka bize kendiliğinden gelecekti! Ben bir yandan nst'de bağlıyken, bir yandan da damar yolum açıldı ve ameliyat öncesi gerekli tahlillerin yapılabilmesi için kan alındı. Sonrasında ise bekleme başladı... Taa ki saat 13.00 civarında doktorum gelene kadar. Odamıza geldi, kısa konuştuk, heyecanımı gördü ve hazırlanmak için yanımızdan ayrıldı. 13.30 civarında ise artık zaman gelmişti, odama sedye ile beraber hemşire ve hasta bakıcılar geldi. Beni sedyeye aldılar, ve odadan çıktık, asansöre doğru ilerledik. Asansörde artık tek başıma olmam gerekiyordu ve direkt olarak ameliyathaneye gidecektik. Bu nedenle o noktada eşimden, annemden ve babamdan ayrılmam gerekiyordu; işte orası zordu... Aynı zamanda 6.5 ve 7 numara bozuk gözlü birisinden gözlüğünü almak da neyin nesi oluyor, çok fena, kör bir şekilde ameliyathaneye çıkartıldım resmen! Gözüm de doğru düzgün görmediği için her şey daha korkutucuydu, seçemiyordum yüzleri, doktorumu bile sesinden tanıdım... En çok dikkatimi çeken, ameliyathanenin soğukluğu ve dezenfektan olduğunu düşündüğüm ağır koku oldu. Beni sedyeden ameliyat masasına transfer ettiler, etrafımda asistanlar olduğunu düşündüğüm tanımadığım kişiler vardı. Doktorum beni rahatlattı, anestezi uzmanım ise başımdaki yerini aldı. Omuzlarımdan aşağıyı göremeyeceğim şekilde perde çekildi önüme, kollarım ise iki yana dik şekilde açılarak bağlandı. Bu sırada doktorum bir soğukluk hissedeceğimi, vücudumu boyayacaklarını söyledi. Bu işlemin ardından ise anestezi uzmanım güzelce maskemi taktı, beni minik minik lafa tuttu ve en son hatırladığım "Burnun ne güzel, estetikli mi?" diye sordu, "Yook değil" diye cevap verdim ki ardından gözümü açtığımda ameliyat masasından sedyeye transfer ediliyordum. Boğazım kurumuş, her nefes aldığımda tentürdiyot kokusu içimi kaplıyordu. O an gözlerim açık, görüyordum, ayıktım ama ilk kelimelerimi söylemekte zorlandım; ilk birkaç denemede başarısız olsam da sonunda "İyi mi?" diye sorabildim, aldığım "Çok iyi, her şey yolunda" yanıtıyla içim rahatladı ve sedyemi asansöre doğru sürmeye başladılar. Normal ameliyatlar gibi önce ayılma odasına alınacağımı düşünürken, ameliyat masasında kendimi ayılmış bulmak ve direkt olarak asansöre alınmak beni o an bile çok şaşırttı. Asansörle odamın olduğu alt kata vardığımızda beni kapıda eşim, annem ve babam karşıladılar. O an gerçekten ayık olmama rağmen, gerek ayların yorgunluğu, gerekse stres ve ardından gelen rahatlama sebebiyle oldukça uykulu ve yorgundum. Bu nedenle o 10-15 dakikayı çok net hatırlamıyorum :) 

Odama vardığımızda sedyeden yatağa transfer edildim, iki hemşire gelip yarama baktılar ve kanamayı kontrol ettiler. Ardından ise hayatımızın en güzel anı yaşandı ve eşimle beraber oğlumuz odaya girdiler. Hemen hemşire Can'ımızı kucağıma verdi, göğüsüme yatırdı. Şişmiş, anne karnında kaplı olduğu kremli suratına baktım, inanamadım... (Oğlumuzu görme anımla ilgili ufak bir parantez açmak isterim. Benim özel isteğimle, oğlumuzu ilk olarak eşim gördü, ardından da ben gördüm. Bu sırada ailemiz bebeğimizi görmedi ve bu özel an, bize özel olarak kaldı. Ne zaman ki eşimle beraber oğlumuza kovuştuk, ardından ailemiz bebeğimizle tanıştı...). Çekirdek aile olarak bu anı yaşadıktan sonra yanımıza annem, babam, eşimin annesi ve babası geldiler; onlar da oğlumuzla tanıştılar. 


Bu andan itibaren hastanede kaldığımız iki gün, her an daha iyileşmekle birlikte, gerçekten de en zorlu zamanlarım oldu. Sezeryan kelimesi dilden dile rahatça dolaşıyor olsa da gerçekten zorlu ve ciddi bir ameliyatmış... Ameliyatın ardından 6 saat sonra sondam çıkartıldı ve ilk defa ayağa kaldırıldım, çok zordu, en zoruydu, böyle bir şey daha evvel yaşamamıştım... Bu andan itibaren ayıla bayıla bile olsa, hastaneden çıkana kadar her an yürümem beklendi. Kat koridorunda sürekli bir ileri bir geri yürüdüm. Her yürümenin sonunda daha iyi oldum, yürüdükçe açıldım. Bu sırada oğumuz yanımızdan hiç ayrılmadı, sadece bez değiştirilmesi için aldı hemşireler. Yine eşimle isteğimiz üzerine refakatçim eşim oldu ve bu sayede hem biz, hem de oğlumuz alışma sürecini çok güzel tamamladık, tanıştık. 2 Gece, 3 günün sonunda oğlumuzla beraber çıkışımız yapıldı. İnsan vücudunun iki günde nasıl kendini iyileştirebildiği konusu ise öyle şaşırtıcı ki... Hastaneden yardımsız bir şekilde oğlumu kucağıma alıp, dimdik yürüyerek çıkabildim. Tabiki yorgundum, tabiki canım acıyordu ama yaşıyordum, bebeğim kucağımdaydı, daha başka ne isteyebilirdim ki...

Evimize vardığımızda ise yeni hayatımız başladı. Yorgunluklar, uykusuzluklar, korkular, endişeler, mutluluklar, çok şükürler başladı; iyi ki başladı, iyi ki geldi Can oğlumuz, hoşgeldi Can oğlumuz ♥