2013 senesi yaz tatilimiz için Marmaris'in hala bakir kalmayı başarmış mavi bayraklı cennet koyu Turunç'u tercih ettik (
Turunç Koyu Hakkında Resmi Bilgiler İçin TIK TIK) Bodrum, Çeşme, Antalya mı derken hem sakin ve huzurlu, hem de tertemiz deniziyle daha gitmeden kalbimizi fethetti Turunç. Her zamanki gibi öncesinde Google abimize sorduk, nasıldır, dedik. Karşımıza pek çok kaynak çıkarttı, teşekkürlerimizi sunduk. Anneme sorduk, sen de gelir misin diye... Onu da peşimizden sürükledik, çok da enfes oldu :) Hep diyorum ya anılar diye... Eşimle ve annemle geçirdiğim, seneler geçse de ilk günkü gibi hatırlayacağım bir tatil oldu. Zaten annemle eşim de çok iyi anlaştıkları ve arkadaş gibi oldukları için hepimizi birbirimize daha da bağlayıcı bir tatil oldu.
Araba ile gitmeye karar verdik. Annemlerin arabasına yükledik eşyalarımızı, attık kendimizi yollara. Araba ile seyahat güzeldir, dura dura, geze geze tadı çıkar... Fazla durunca ise bir bakmışsın ki yol bitmez, hala saatler vardır :) Bizimki de tam o hesap oldu... Her köşe başında durduk, manzara seyrettik, yemek yedik, çay ve kahve içtik...
Marmaris merkeze geldiğimizde "Çok şükür geldik, ne kadar uzun sürdü" diye konuştuk ama Turunç'a giden yola henüz gelmemiştik. Merkezden doğru daracık, virajlı yollardan gittik, dağlara tırmandık ve tırmadık ve tırmandık... Ben korkağımdır, demişimdir daha önce, çok korktum bu yolda da... Sanki köşeden hoop diye arabayla yuvarlanacakmışız gibi geldi... Sonunda dağın tepesine vardık ve kuş bakışı olarak aşağıda uzanan Turunç Koyu'nu gördük. Enfes bir manzaraydı... Döne döne geri indik virajlardan ve koya vardık. Hemen otelimize, odamıza attık kendimizi. Muhteşem manzarası karşısında ise nefesimiz kesildi, işte cennet, dedik.
Otelleri de Google abimize sormuştuk, nerede kalınır, demiştik. Yine karşımıza pek çok alternatif çıkarttı. İçlerinden bütçemize uyan, ön cephe odalı, en güzel manzaralı, denize sıfır özel plajlı ve koyun uç kısmında olması sebebiyle sakin bir otel olan Diplomat Otel'i seçtik (
Diplomat Otel Hakkında Resmi Bilgiler İçin TIK TIK). Diplomat Otel hakkında internette güzel yorumlara pek rastlayamazsınız. Bilhassa güler yüzlü, yardımcı işletmecilik konusunda çok ağır bir şekilde sınıfta kalıyor. Sabihi olan beyfendi biraz asabi, eşi deseniz o da öyle, bir de kızları var ki suratınıza bakmıyor; aile boyu suratsızlık söz konusu malesef ki... Dediğim gibi otelin tek avantajı, güzel konumu...
Kaldığımız otelin sahilden görüntüsü.
Otele vardıktan sonra durur muyuz hiç, hemen üzerimizi değiştirip sahile indik. Soğuk biralarımızı söyledik... Ayaklarımızı uzattık... İşte geldik, buradayız...
Kargalarla beraber kalkmaya alışık olduğum için tatilde de saat kuracak kadar sapık bir insanım... Tam güneşin doğuş saatine göre alarmımı kurdum. Sabah olunca da hemen balkona koştum, dağların arkasında önüne kattığı gölgelerle yükselmeye başlayan güneşi gördüm... Hemen eşimi uyandırdım, beraber seyrettik güneşi... İki oda yanımızda kalan anneme de haber verdim, ayrı balkonlarda olsak da aynı büyüyü yaşadık, muhteşemdi... Tatilimizin kalan her gününde de aynı şeyi yaptık, bu bir rutin haline geldi... Sabah kahvelerimizle beraber kahvaltıdan önce güneşi karşıladık manzaramızda...
Balkonumuzdan ve manzaramızdan bahsederken abartmıyor muşum, değil mi? Muhteşem bir görüntü...
Her sabah doğurduğumuz güneşin ardından uyumak yok! Hemen mayolar giyiliyor ve sahile iniliyor. Çarşaf gibi denizde uzun uzun yüzülüyor ve ardından sabah güneşinin bol vitaminiyle kısa bir güneşlenme...
Kahvaltı saati geldiği an kahvaltı alanında bitiyorduk :) Açık büfe olarak adlandırılan kahvaltı, sıradan istekleri olan bir tatilciyi çok memnun edecek ölçüdeydi. Domates, salatalık, biber, yurumurta, peynir, bal ve reçel... Yanında sıcacık ekmek ve iyi demlenmiş bir çay da olunca bize yetti de arttı bile.
Kahvaltı alanı, otelin sahil kısmındaki büyük bir verandaydı. Tepemizde dizi dizi üzüm salkımlarıyla çok keyifliydi.
Bazı günler kahvaltının ardından sadece şezlongta uyuyup, uyanarak geçirildi. Bazı günler ise etrafta neler var diye keşfe çıktık. Gerek otele, gerekse çevredeki yerlilere danıştık. Hepsinin ortak fikri, yakın mesafede olan "Bayırköy"ü ziyaret etmemiz gerektiğiydi. Bayır köyüne gittik, köylülerin senelerdir yaşam mücadelesi verdiği dev gibi bir çınar ağacı vardı. Çınar ağacının hemen altında küçük bir kahvede türk kahvelerimizi yudumladık.
Bayırköy Hakkında Resmi Vikipedi Sayfası İçin TIK TIK
Her yerde olduğu gibi burada da pisicikleri buldum, peşlerinden makine ile koştum. O kadar hareketlilerdi ki pek düzgün kareler yakalayamadım.
Bayır Köyü'nden çıktıktan sonra bize yine çevredekilerin önerisi olan Turgut Şelale'si bölgesine gittik. "Öyle güzel şelale var, böyle güzel şelale var, mutlaka gitmeli" dediler. Ne yalan söyleyeyim... İşte fotoğrafta gördüğünüz gibi, musluk niyetine su akıyor. Şelalenin suyu ise tahminim 15 derece falandır, ayağı sokmak bile zorluyor insanı. Her yerde olduğu gibi burada da turistler vardı, Almanlar suyun içerisinde yatmış keyif yapıyorlardı.
Benim cengaver kocam da dedi, benim Almanlardan ne eksiğim var. Attı kendini suya... Nefesi kesildi, 10 saniye bile kalamadı içinde... Ama başardı, fotoğrafta görebileceğiniz üzere, gururu ölümsüzleşti.
Bir de Kızkumu'na gittik. Fotoğraflardan hepimiz biliriz, denizin ortasından şerit halinde kum geçer. Kumlu bölge diz seviyesinde, diğer yerler ise normal derinliktedir. Aşağıdaki fotoğrafı ben çekmedim tabiki ama bölgenin en meşhur fotoğrafı olduğunu düşünüyorum. Kuşbakışı görüntüsüyle daha iyi akıllarda canlanabileceğine eminim.
Ahh o mavi havlularımız. Her fotoğrafımızda mavi havlumuz var. O an akıl edememişiz, her fotoğrafı rengiyle taciz etmiş.
Bu diz derinliğinde durduğumuz nokta, resmen denizin ortası. Öyle farklı bir tecrübe ki... 360 derece etrafın sularla çevrili, denizin ortasındasın ama denizin içinde değilsin...
Tatilimizin bir gününü ise Turunç Koyu'ndan kalkan gezi teknelerine ayırdık. Sabahtan akşama kadar o koy senin, bu koy benim gezdik. Her koyun farklı doğal yapısıyla büyülendik, bol bol yüzdük... Gidildiğinde mutlaka yapılası gereken bir aktivite.
Tekne ile koylar arasında gidip gelirken dört bir yanımız, birbirinden güzel manzaralarla çevriliydi. Hele aşağıdaki fotoğrafta görebileceğiniz ufak ev aklımızı kaybetmemize neden oldu. Bu evin amacını bilemiyoruz. Kendisine özel ufak bir plajı ve ardından metrelerce uzanan bir dağı var. Ulaşımı nasıl, kim yaşıyor derken, burada yaşamanın, görebileceğimiz en uçuk rüyalardan da farklı olacağına karar verdik...
Gittiğimiz farklı koylar içerisinde en çok bu koyu beğendik. Cennetten bir köşe, rüya gibiydi. Açık mavi, kum deniz...
Bu mavi sularda, yüzmelere doyamadık... Bağlı olduğumuz müddetçe hiç denizden çıkmadık.
Tatilimizin her gününün sonunda akşam saatlerinde odalarımıza çıktık. Duş alıp giyindikten sonra bizim balkonda toplandık, manzaraya karşı kahvelerimizi içtik. Ardından akşam yemeği için aşağıya indik.
Benim annemin kalbi gibi kendisinin de nasıl güzel bir kadın olduğunu daha önce görmemiştiniz. Bu yazıda kullandığım fotoğrafları için izin almadım kendisinden, gizli görev :) Umarım kızmaz bana... Böyle bir yazıda onun da fotoğrafları olmasaydı, eksik kalırdı her şey.
Akşam yemekleri de açık büfeydi. Sabah kahvaltısının aksine daha çok çeşit oluyordu. Her yediğimiz yemek miiiiss gibi ev yemeğiydi. Otellerdeki açık büfeler gibi kat-katıştır-karıştır usulü çeşit çıkartmıyorlardı. Her akşam çok memnun kaldık...
Ayrıca annemle eşimin, ben ve annemden daha çok birbirlerine benzediklerini görebiliyorsunuz. Üçümüz beraber olduğumuzda annemi herkes kayınvalidem zannediyor. Ben bu konularda kıskancımdır, kıskanıyorum, hayııırr benim annem oooo, diye mızmızlanıyorum :)
Akşam yemeklerinin ardından Turunç Koyu boyunca yürüyüşe çıktık. Güneşten yanmış tenimize vuran akşam rüzgarının getirdiği serinlik hissiyle saatlerce yürüyorduk. Bazen çevredeki dükkanları gezdik, bazen sahildeki barlarda bir şeyler içtik. Ama her akşam mutlaka sahildeki şezlognlara yatıp, yıldızları seyrettik...
Son akşamımızda annem bize muhteşem bir balık restoranında yemek ısmarladı. Orada yediğimiz balığın tazeliği, lezzeti, sunumu hala aklımda... Tatilimizi sonlandırmak için çok güzel bir yemek oldu. Tadı damağımızda, anıları aklımızda kaldı Turunç Koyu'nun...
KISA KISA NOTLAR:
♥ Araba ile değil de uçak ile giderseniz, Dalaman'dan Marmaris'e, Marmaris'ten de deniz yolu ile direkt Turunç'a geçebilirsiniz. Marmaris-Turunç arası tekneler tüm gün boyunca deniz taksi usulü hizmet veriyorlar. Karayolunun zorluğu, deniz yoluna yönelmeyi mecbur kılmış.
♥ Şelale bölgesine giderseniz, yanınızda tene sıkılan sinek kovucu sprey gibi bir destek götürmeniz iyi olabilir. Ormanın ortasında, nemli bir ortam olunca, sivri sinekler de kaçınılmaz oluyor.
♥ Kızkumu'na giderken yüksek korumalı güneş kreminizi almayı unutmayın. Denizin ortasında ne olacak demeyin. Dizinizden üzeriniz açıktayken denizden yansıyan güneş ışınlarıyla, korunabileceğiniz bir gölge de olmayınca çok ciddi yanık geçirebilirsiniz. Bkz: Açık tenli ve sarışın kocam.
♥ Turunç Koyu'na giderseniz, koyun orta kısmı değil de daha çok dış kısmındaki otelleri tercih etmenizi tavsiye ederim. İç kısımlar hem gündüz, hem de gece en kalabalık alan oluyor. Ayrıca orta kısımlarında sahil şeridi oldukça dar. Bu nedenle de kalabalıklık daha bir rahatsızlık yaratabiliyor. Bizim tercih ettiğimiz otel de koyun dış kısmındaydı, o anlamda sakinliğinin ve geniş sahilinin faydasını gördük.
♥ Tekne turuna giderken mutlaka yanınıza atıştırmalık bir şeyler alın. Öğle yemeği dışında gün içerisinde yüzdükçe acıkıyor insan.
♥ Bölgenin leziz balıklarının tadına bakmayı unutmayın.
♥ Her yazımda söylediğim gibi, en önemlisi: Yanınıza sevdiklerinizi alın. Sıkı sıkı sarılın, bol bol sohbet edin, fotoğraf çekinin, anılarınıza kaydedin.
Sevgilerimle.