31 Aralık 2016 Cumartesi

Teşekkürler 2016



2016 Yılı tüm dünya için oldukça sancılı geçti, sanırım hepimiz bunda hemfikiriz. Ülkemizin yaşadıklarını, hepimizin hergün şahit olduğu felaketleri ise tek tek sayacak değilim burada. Kötü olayları ve yaşananları, ülkemizde çocuk yetiştirmekten, maddi manevi güvenlik açılarından bir çocuk yetiştiriyor olmak konusunda çok çok çok endişeliyiz. Geleceğimizi göremiyoruz, korkuyoruz.

Peki 2016 yılı bizim ailemiz için nasıl geçti? Çok şükür, çok güzel geçti. Zaten 2015 Yılı oğlumuzun bizi seçmiş olduğu haberiyle başlamıştı ve oğlumuzun aramıza katılışıyla son bulmuştu. 2016 Yılı da bizim için bu mutluluğumuzun artarak devamı şeklinde oldu çok şükür ki. Oğlumuz her geçen gün daha da mutlu bir çocuğa dönüşürken, biz de onun anne ve babası olarak her anında gurur ve mutlulukla yanında olmaya devam ettik. Aynı zamanda 2015 yılında çok zor geçen hamileliğimin, doğumumun ardından her anne babanın zorlanarak geçirdiği ilk 6 aylık dönemi atlattıktan sonra biz de eşimle kendimize geldik. İlişkimizi eski ritmine soktuk, anne baba olmanın yanında yendiden sevgili olmamız gerektiğini hatırladık. Bireysel olarak da gelişimimize yeniden dönebildik.


Bir de bebeklerin ilk senesi çok sayıda mihenk taşına ev sahipliği yapar ya, o açıdan biz de anı defterlerimize not edecek çok şey yaşadık bu yıl. Her şeyin ilk'i, her şeyin en heyecanlısı... Yürüdü, konuştu, yemek yedi, güldü, oyunlar oynamaya başladı, anne baba dedi, hergün yeni ve ilk kelimeler öğrendi. Bizim için herbiri ayrı heyecan!


2017 yılının da en az böyle güzel olacağına, ailemiz için anı defterlerini dolduran yeniliklere kucak açacağına eminim.

Hetles için öncelikle sağlıklı ve huzurlu, mutlu bir yeni yıl dileriz.

22 Aralık 2016 Perşembe

Socialmom Çağla Düvenci Sönmez Sahte Psikolog İddiası

Ne zamandır blogda farklı konularda atıp tutmalı yazılar yazmıyordum. Bugünkü konumuz sağından solundan yine anneliğe çarpsa da hafiften atmalı tutmalı bir içerik.

Sosyal medya anne dünyası çalkalanıyor da çalkalanıyor sahte psikolog olduğu iddia edilen hanımla. Maksatım gıybet değil ama iki kelam etmeden geçemedim açıkçası.


Peki konu nedir? Ben de magazin dünyasının duayeni değilim, bildiğim kadarıyla kabaca özetleyeyim buraya... Sosyal medyada Socialmom adıyla bilinen, sadece Instagram üzerinde 180 küsür bin takipçili, anne, markaların saçma sapan her reklamını yapan, nerede etkinlik varsa orada bulunan, ürünlerin kalitesini değil de adını pazarlayan, psikolog sosyolog olduğunu söyleyen, danışan kabul eden ve tavsiyeler veren, Çağla Düvenci Sönmez isimli bir hanım varmış. Ben kendisini Instagram önerilerimde görmüştüm, bakmıştım profiline ama kendime göre dayanılmaz yapay bulduğum, tavsiyelerini çok saçma gördüğüm, kelamlarını ise yersiz hissettiğim için takip etmemiştim ve öylesine fotoğraflarına bakıp geçmiştim. Ancak gçen hafta olay patladı; bu hanımın diploması olmadığı, yani söylediği gibi psikolog olmadığı iddiası atıldı ortaya. İddia büyük olunca ve alan da annelerin olunca olay hızla büyüdü, televizyonlara kadar çıktı. Hani şaşırdım mı? Yok vallahi... Instagram profiline psikolog yazmış bir insana para ödeyen, danışmanlık alan, sorgulamayan, kendilerinin ve çocuklarının psikolojisini ellerine teslim etmeye kalkan annelere daha çok şaşırdım ben. Yoksa iddia doğruysa ve bu hanım yalancı, dolandırıysa şaşırmamız gereken en son şeydir. Sonuçta sırf sosyal medya anneleri üzerinde değil, her alanda bolca var yalancı ve dolandırıcılar.


Peki son durum nedir? Sanıyorum ki diploma çıkmadı ortaya, Instagram profili gizli yapıldı, atarlı söylemlerle konu kapatılmaya çalışılıyor, Instagram profilinde yazan psikolog sosyolog ibaresi kaldırıldı, takipçiler arasında sağlam bir engelleme temizliği yapılıyor, yorumlarda ağızını açana patt ağız ortası terliği vurulup çat diye engelleniyor vs vs vs... Tabi bu saydıklarımın hepsi iddiayı destekler nitelikte hareketler. Ancak aslını bilmediğim için şimdi kimseyi zan altında bırakmak istemem, yargılayamam ama görüntü şimdilik böyle... 


Peki bundan sonra ne olacak? İddia çok büyük olunca ve sahte psikologluk işin içine girince daha da dallanacaktır diye tahmin ediyorum. Hem dolandırıldığını iddia eden şahıslar,hem de resmi kurumlar işlem başlatacaklardır diye düşünüyorum. Yani eğer ki bahsi geçen Socialmom hanım gerçekten sahte psikologluk yaptıysa ciddi sıkıntı, kolay kurtulamayacaktır. 

Peki kendime ve herkese not? Saçma sapan bir Instagram profiline psikolog, koç, moç, danışman, uzman, pırt zırt yazan kimseye inanma. Anneliği, çocuk bakımını internetten öğrenmeye çalışma. Tabiki hepimiz internetten bilgi alıyoruz, fikir alıyoruz ama "sizin sayenizde yaptım, çocuğuma şöyle böyle yaptım, siz olmasaydınız ne yapardım" tırtlarına gerek yok. Kendinize, çocuğunuza ve bence en önemlisi tecrübeli annenize güvenin; internetteki fotoğraflarından başka hiçbir şeyini bilmediğiniz sosyal annelere değil... Ayrıca sosyal medyada ünlenmiş bir anneyseniz de aman dikkat... Söylediğiniz, yaptığınız her şeye dikkat... Sizi destekleriyle yükseltmiş yüzbinlerce takipçiniz varsa, tökezlediz anda sizi sorgulayacak da yüzbinlerce kişi var demektir. Hele konu annelik olunca daha da dikkat dikkat...











15 Aralık 2016 Perşembe

En İyi Bebek Bezi Hangisi?

"En iyi bebek nezi hangisi?" Sorusu yanlış aslında, "Benim bebeğime en uygun bebek bezi hangisi?" sorusu daha uygun olacaktır... Çünkü hangi anneye sorsanız farklı yanıt alıyorsunuz. Birisi bir marka üzerine yemin edebilecekken, diğer anne ise aynı marka bezin bebeğinin sırtına kadar kaka sızdırdığını anlatıyor. Ya da meşhur pişik konusu var ki o tam macera. Aynı bez her bebekt, hatta aynı bebekte bile dönemsel olarak pişik yapabiliyor. Tabi pişikte bebeğin beslenmesi, hava sıcaklığı, bez değiştirme sıklığı gibi farklı etkenler de var.

Biz de oğlumuz Can'ın doğduğu günden itibaren birkaç farklı marka bez kullandık, kullanıyoruz. Meraklısına tecrübelerimizi aktarmak isterim kısaca:

* Prima Premium Care Bebek Bezi:


Prima Premium Care Bebek bezi bizim "0" ve "1" numara olarak Can oğlumuz ilk doğduğunda kullandığımız bezdi. Nedense aman en iyisi,en yumuşağı, en en en diye her yerde bangır bangır pazarlanıyor. Biz ise memnun kalmadık açıkçası... Birkaç defa ciddi sızdırmalar, hafif pişikler yaşadık. Hem de emsallerine göre ciddi fiyat farkıyla geliyor ki cık cık, beğenmedik...


* Prima Aktif Bebek Bebek Bezi:

Prima aktif bebek bezini "2"numaradan kullanmaya başladık. İlk başta gayet memnunduk. Hem gündüz, hem gece bu bezi kullanıyorduk. Sonrasında sanırım Can'ın yaptığı çiş miktarı arttı ve gece bez değiştirmeyi de bıraktık. Bu ikilinin sonucunda sabah kalktığımızda belinden çiş sızdırmış bezlerle uyanmaya başladık. Her sabah tam takım üst değişimi, çarşaf derken çok sıkıldık ve farklı markalar denemeye karar verdik. Hikayemizin Prima bebek beziyle ilgili devam kızmını aşağıdaki "güncel" başlığında okuyabilirsiniz.


* Komili Bebek Bezi:


Tam Prima Aktif Bebek bezinde sızdırma problemi yaşadığımı dönemde Her yerde bangır bangır Komili bebek bezlerinin reklamları başladı. Anne bebek bloggerları ise reklam kokan hareketlerle "Ayy Komili bebek bezi şöyle böyle iyi, en iyi!" dediler durdular. Etkilendik tabi, denedik. Evet, yağlı ve yumuşak bir dokusu var, kabul. Prima bebek bezindeki kimyasal koku, Komili bebek bezinde yok. Fiyat da Prima ayarında, uygun. Ancak bebek çiş yapınca bir şişiyor ki çocuk bacaklarını kapatamıyor ve bez sarkıyor, dokusu bir ıslak kalıyor, pişik yapıyor... İki paket kullandık,denedik, yok yok olmadı bize...


* Huggies Erkek Bebekler için Bebek Bezi:



Komili bebek bezi hüsranından sonra bir de Huggies bebek bezini deneyelim dedik. Huggies markası çok güzel düşünmüş ve kız, erkek bebekler için ayrı bez tasarlamışlar. Fiziksel olarak farklı olan, çiş birikmesinin bezin farklı yerlerinde olan kız ve erkek bebekler için bundan daha mantıklısı olamazdı. Yani Huggies bebek bezinde kız bebeklerde orta kısımda, erkek bebeklerde ise bezin ön bölümünde ekstra emici bölüm var. Şahane! Huggies bebek bezinde bir gün bile sızdırma yaşamadık,çiş dolup da bezde sarkma yaşamadık, cırtlarında açılma yaşamadık. Fiyatı da yine Prima ayarında, uygun. Bence tek dezavantajı, bezin biraz kalın olması. Bilhassa aktifleşmiş, emekleyen yürüyen bir bebekte bu bir sorun olabiliyor. Bebek koştururken bacaklarının arasında kalın bir bez eminim ki rahat değildir. Bu dezavantaj da bizi aşağıdaki "güncel" başlığımıza getiriyor.


* 15 Aylık Oğlumuzdun Güncel Bez Kullanımı:

Güncel durumumuzda oğlumuz için en iyi kullanımı şöyle yakaladık. Geceleri Huggies Erkek Bebekler için Bebek bezini kullanıyoruz. Bezini akşam banyosundan sonra 29.45 sularında takıp, sabah 06.30 civarına kadar üzerinde duruyor. Sabah kalktığında 1 kg oluyordur herhalde ama kupkuru,sızıntı yok, pişik yok, şahane! Ancak gün içindeki aktifliğinden dolayı bu bez kalın geliyor, rahatsız oluyor. Bu nedenle de gündüz bezini Prima Aktif Bebek kullanıyoruz. Hem gün içinde bez daha sık değiştiği için sızdırma problemi yaşamıyoruz, hem de Can oğlumuz bol bol rahat rahat koşturabiliyor. Biz bez olayımızı bu şekilde çözdük ve çok memnunuz.

Son not olarak, oğlumuz şuan 15 aylık 10.2kg ve hem Prima'da hem de Huggies'te 4+ numara bez kullanıyoruz.

Bol çişli ama kuru popolu günler dileriz!

28 Kasım 2016 Pazartesi

Gemi ile Yunan Adaları - Santorini: Anne Baba Tatili Bölüm 3

Gemi ile Yunan Adaları turumuzun 3.sabahında gözümüzü Santorini adasının kıyısına paralel olarak giderken açtık. Sahil şeridine öyle yakın gitti ki gemimiz, tam bir sahil turu yaptık keskin uçurumlara doğru. Bir yandan güneş yeni yükseliyor, bir yandan limonata gibi yazı geride bırakmış bir hava ve yanda sevgili, güzeldi...




Gemimiz Santorini limanına vardıktan sonra küçük teknelerle kıyıya taşındık. Kıyıdan yerleşime gitmenin tek yolu teleferikle ya da motor teknelerle ilerlemek. Çünkü Santorini adası fiziği gereği tamamen uçurumlu ve yolsuz bir ada. Biz de kıyıya vardıktan sonra oradan motor tekneye binip meşhur kartpostallık Oia'ya doğru yola çıktık. Plansız programsız hareket etmemiz sebebiyle keşke teleferikle Fira'ya çıkıp oradan atv kiralasaydık dedik ama olsun bu da bir tecrübeydi bizim için.




Motor tekne ile Oia'nın sahiline vardıktan sonra servisle merkeze çıktık. Ardından da meşhur manzaraya... Evet,vnefes kesici... Böyle bir manzaraya şahit olmamıştık canlı gözlerimizle... Ancak oraya varışımız neredeyse öğle saatleri olunca Oia'nın tepesindeki güneş bizi biraz yordu. Bilhassa taş yollarda kızan güneş bizi kavurdu ama vazgeçmedik güzelce gezdik. Oia'da yamaca kurulmuş özel havuzlu otelleri, şık butikleri izledik. Karar verdik ki evet manzara güzel ama tadını çıkartmek istiyorsan yamaçtaki otellerden birinde bir gece bile olsa kalacaksın. İnşallah bir daha gitmek kısmet olur da yaparız ömrümüzde...




Oia'dan sonra yine minibüs servise binip Fira'ya geçtik. Oia gibi manzara sahibi olmasa da daracık sokakları, butikleri, restoran ve çeşitli dükkanlarıyla gezmesi çok keyifliydi. Güzel yemek ve başka bir yerde de tatlının ardından teleferiğe binip kıyıya indik. Aklınızda olsun ki kıyıdaki hediyelik eşyacılar çok daha ucuz. Alacaklarınızı merkezden değil de limanın oradan alırsanız ciddi avantaj sağlayabilirsiniz.




Santorini gezimizin sonunda ise yeniden motor teknemize binip gemimize vardık. Yani Santorini adsında tam bir daire çizmiş olduk. Tek günümüz olduğu için çok istediğimiz plajlara gidemedik. bilhassa Black Beach yani siyah plajı göremedik. Olsun, bir daha gelmek için bahane olsun bize.





Gemi ile Yunanistan seyahatimizin son gezi günü de böylece bitmiş oldu ve gece boyunca yine yoldaydık. Sabah olduğunda Kuşadası limanına vardık,iniş işlemlerimizi tamamladık. Akşamüzeri ise İzmir'den uçağımıza binip evimizin yolunu tuttuk.




Bu yazılarda oğlumuzun bahsini geçirmemiş olsam da kuzumuz evinde anneannesiyle beraberdi. Şanssızlığımıza 1 senedir hastalanmayan çocuk bir anda çok ağır bir hastalık geçirdi... Aklımız kalbimiz hep evdeydi, üzüldük dönmek istedik ama güvende olduğunu bildiğimiz için programımızı bozmadık... Eve geldiğimizde ise sarılmalara, öpmelere doyamadık...


İşte gemi ile Yunan Adaları turumuz böyle geçti. Anne baba olarak yenilendik, dinlendik ve kendimize geldik. Hem oğlumuza, hem de birbirimize daha verimli olduk.

16 Kasım 2016 Çarşamba

Gemi ile Yunan Adaları - Mikanos: Anne Baba Tatili Bölüm 2

Evet bir önceki yazımda kaldığım yerden devam etmek isterim. Eğer hala o yazımı okumadıysanız şuraya tıklayarak yeni pencerede okuyabilirsiniz.



Oldukça zorlu bir gemiye binişin ardından (pasaport vb konularda felaket bir düzensizlik sözkonusuydu) kamaramızın önünde bulduk kendimizi. Tabi bavullarımız da gelmiş ve ilk gemi kamarası tecrübemize doğru hazır bekliyoruz. Bir yandan da tüm gün gezmiş olduğumuz için yorgunluktan kırılıyoruz. Biz fiyatı sebebiyle balkonsuz, camsız iç kamaralardan seçtik. İyi ki de öyle yapmışız, balkon olsaydıy da kullanmayacakmışız ve tüm günümüzü dışarıda geçirecekmişiz. Neyse,mühim değil...

Penceresizlik çok alışık olduğumuz bir şey değil tabi,bunu yoksayamayız. Zaten dar bir alan, zaten alçak tavanlar, zaten gemide olma fikri geriyor derken bir de penceresizlik ilk başta geriyor insanı ama yorgunluk işte,her an her yerde baygın uyuyabilir yapıyor insanı.

Kamaramızda geminin eğlence müdürünün sesiyle ilkiliyoruz. Çeşitli anonslar yapılıyor, gemi kurallarından kısaca bahsediliyor ve bizi biraz sonra yapılacak acil durum tatbikatına çağırıyor. Tatbikata katılıyoruz, kurallara uyuyoruz ve sonrası odaya dönüşle beraber yorgunluktan bayılmaca...

Turumuzun programı hep gece yolculuk, gündüz adalarda durmak şeklindeydi. Yani gözümüzü Kuşadası'ndaki limanda kapatıp,ertesi sabah Mikanos'ta açtık. Gemide kahvaltımızı ettikten sonra hiçbir program yapmadan karaya ayak bastık. Anne baba olunca ve yanında çocuk olmayınca programsızlık denen şey insanı keyiften öldürüyor resmen,o kadar diyeyim... Gemiden inip limandan çıktıktan sonra karşımıza ilk gelen araba kiralamaya girdik, minnoş bir Smart araba kiraladık, işletmecinin verdiği haritayla gideceğimiz plajı seçtik ve bas gaza! Tabi Smart ile öyle gaz falan basılmıyor da anlayın, lafın gelişi.



Adadaki popüler ve maksimum seviyede gürültülü plajlar yerine arkadaşlarımızın da tavsiyesiyle Elia isimli plaja gittik. Araba kiralamadaki işletmecinin "çok uzak" diye seslendirdiği plaj sadece yarım saat mesafedeymiş. Yani Mikanos küçük bir ada,gözünüzde büyütmeyin. Ayrıca İstanbul'da yaşıyorsanız trafik ve mesafe anlayışınız çok farklı oluyor...



Elia plajına vardığımızda ilk anda aşık olduk. Sakin sessiz, turkuaz deniz, mükemmel zevkli dekorasyon, dünyanın en rahat şezlongları derken kendimizi deniz sırasındaki ilk şezlonglarda bulduk. Plajın görevlisinin para almak için yanımıza gelmesi yarım saat sürdü. Yani Türk kafamızı çalıştırırsak, o yarım saatte denize girip çıkıp gidebilirdik. Medeniyet işte...

Hemen Elia'nın mis denizine girmek niyetindeydik ki ayağımızı bir soktuk,ben böyle soğuk deniz görmedim! Kaç derece bilmiyorum ama çok çok soğuktu... Benim girmem sanırım yarım saati buldu. Yüzdükçe ısınır, alışır ya insan soğuk suya, alışamadık. YüDükçe hala ayklarımız buz gibiydi. Ben ki soğuk debiz sevmeyen bir insan, keyif alamadım bu nedenle. Sonunda dayanamayıp çıktık yarım saatin ardından. Buz tutmuş vücutlarımızı sıcacık güneşe bir yaymışız, yayış o yayış, öyle yemeğine kadar kımıldamadık.

Daha evvel yurtdışında denize girmemiştim. Yani sadece Türk plahlarındaki deniz kültürünü bilirim. Avrupalılar pek keyifliymiş. Çıt yok, herkes sessiz sakin konuşuyor, denizde çığlık kıyamet yok,kimse birbirine bakmıyor,klübe gidermiş fibi giyinmiş makyajlı kadınlar yok, herkes normal mayolu bikinili... En saçma ama dikkati çeken konu ise kurulanmamaları oldu. Yani denizden çıkıyorlar, kendilerini pat diye şezlonga atıyorlar. Denizden çıkıp da havlulara sarınıp kurulanan sadece bizdik. Sanıyorum ki milletinizde yaygın olan "üşütme" mantığıyla gelişmiş ve hepimizi sarmış bu kurulanma alışkanlığı.

Bu mükemmel keyifli plajın akşamüzerine kadar tadını çıkarttık. Sonrasında minik arabamıza atlayıp merkeze geri döndük. Merkezde meşhur yeldeğirmenlerini görmeden Mikanos gezisi olmazdı tabi. Daracık yollardan kıvrılıp değirmenlere geldik, manzarayı izledik.





Arabamızı kiralama şirketine geri teslim ettikten sonra gemi yolunu tuttuk, temizlenip paklanıp, yemeğimizi yedikten sonra tekrar gemiden inip bu defa da merkezin tadını akşam çıkarymaya gittik. Merkezdeki çarşının, ara sokakların, eğlenceli ışıl ışılllığın tadını anlatamam. Bayıldık... Tüm akşamımızı Mikanos'un sokaklarında geçirdikten sonra gemimize geri döndük ki uyuyup ertesi günkü Santorini gezimize hazır olalım.


Lafın sonunda biraz da Mikanos'tan bahsetmeden olmaz... Bildiğiniz Yunan adası... Beyaz evler,mavi duvar üstleri, çorak... Çorak derken şaka yapmıyorum, sadece toprak ve çalı çırpı var; ağaç görmedim hiç... Bizim Ege ve Akdeniz kıyılarındaki gibi denize değen çam ormanları beklemeyin. Ayrıca yavaş hayatlı, geniş insanlar... Rahatlar, sakinler; Kıbrıs ya da sahil kasabaları gibi düşünün... Merkez dışında hiçbir aktivitesi yok. Sahil şeridi boyunca çeşitli özel ve halk plajları var, o kadar. Merkez ise tadından yenmez... Dar sokaklar, ışıl ışıl lambalar, koyu sohbetler, lezzetli yemekler, bol kahkaha.

14 Kasım 2016 Pazartesi

Meryem Ana Kilisesi, Şirince ve Kuşadası: Anne Baba Tatili Bölüm 1

Evet, bir önceki yazımda bahsettiğim "anne ve babaların da tatile ihtiyacı vardır" başlığının tatil kısmısına gelmiş bulunuyoruz. Anne baba olarak sevgili kaçamağımızda neler yaptık, nereleri gezdik, kısacıktan anlatacağım.

Bu kaçamağı aklımıza soktuğumuzda Can oğlumuzun uykuları sırasında uzun uzun gezindim internette. Mevsim sebebiyle Kıbrıs mı olsa, güneye mi insek diye iyice alternatif arayışına girdim. Sonra topladık çıkarttık böldük çarptık ki gemi ile yapacağımız kısa bir Yunanistan adaları gezisi, Kıbrıs ya da benze bir tatille aynı fiyata, hadi az daha pahallısına geliyordu. Tam da düşündüğümüz tarihler arasında bir gemi ile Yunanistan Santorini ve Mikanos turu bulunca fırsata hoop atladık ve satın aldık.

Daha evvel kısa bile olsa gemi ile bir seyahatimiz olmamıştı ikimizin de. E Yunanistan'a da gitmemiştik; baldan tatlı bir paket oldu bize anlayacağınız.


Uzun giriş lafının sadedinde turumuza geçmek isterim.

Gemimiz Kuşadası limanından kalkacağı için uçakla önce İzmir'e geçtik. orada havalimanından direkt Havaş otobüsüne atlayıp Kuşadası'na vardır. ancak evden kaçan masum köylüler olunca, 2q.30'da kalkacak gemiye binmek için sabah 10.00'da Kuşadası'na varmıştık. ne yapalım, diyorum ya kaçasımız varmış...


Neyse Kuşadası'na varınca hemen merkezdeki Avis oto kiralamaya gittik, arabamızı kiraladık, bavulumuzu bagajımıza attık ve yola çıktık. Kuşadası'na günübirlik bile gelmiş herkesin programını uyguladık biz de; Şirince ve Meryem Ana'ya gittik.

Önce biraz korkutucu ama o kadar da muhteşem olan Şirince yollarını tırmandık dağların arasından. Korkutucu derken şaka yapmıyorum, gidiş geliş ve uçurum kenarı. Bilhassa çıkış sırasında yolcu tarafında oturup da aşağıya bakmak geriyor insanı. Sonunda vardık merkeze ve girişteki otoparklardan birine parketyik arabamızı. Bir trafik,bir kalabalık, bir sıkışık dapdar yollar, bir yapış yapış omuz omuza yürüme ki sormayın; sinir olduk. Ancak sevgili kaçamağı olunca sinirlenmek yok, her dakikanın tadını çıakrtmak var. Önce öğle yemeğimizi yedik, sonra dükkanların olduğu ara sokakları güzelce dolaştık. Dükkanlarda da özel bir şey bulamadık ama bakındık işte. Her zaman olduğu gibi bizim Can oğlana çalıştık, şile bezinden gömlek almadan ayrılmadık oradan. Bu gezimizin ardından başka bir restorantta da tatlı ve çay keyfimizi yaptık. Eh bitti Şirince bizim için... Arabamıza geri atlayıp, trafikten zar zor kurtularak dağ yolundan gerisin geriye indik bu defa. Her zaman,her yerde olduğu gibi dönüş yoku daha kısa ve kolay geldi.






Merkeze indikten sonra biraz ileride Meryem Ana sapağından girmeden olmazdı. Ah o Meryem Ana'ya çıkan yol, çam ormanları, mis koku ve akşam üzeri vuran altın ışıklar. Miss miss! Yine arabamızı parkettikten sonra keyif yapa yapa Meryem Ana Kilisesine doğru yürüdük, ziyaretimizi yaptık, mumlarımızı yaktık. Oraya gidip de ağaçların altındaki çay bahçesinde akşamüzeri çayı içmeden olur mu, olmaz... O keyfimizi de yaptıktan sonra yavaş yavaş Kuşadası'na dönüş yolumuza geçtik.





Kuşadası'na varış saatimiz tam günbatımıydı. Bilindiği gibi Kuşadası'nda güneş denize batar ve bu manzara en güzel Kuşadası'ndaki kaleden izlenir. Biz de anne baba değil de iki romantik sevgiliymişcesine güneşi el ele batırdık kaleden doğru. Dedik ya romantik kaçamak diye...




Kiraladığımız arabayı ofise teslim etmedeb önce merkezde yemeğimizi de yedik ve bavulumuzla beraber limana doğru yürüdük. Gemimize yerleşmemiz biraz meşakkatli olsa da işte yola çıkmaya hazırdık, tatil başlasın!