22 Aralık 2015 Salı

Yeni Yıl İçin Alınabilecek En Güzel Hediye



Şimdi yazının başlığına bakıp hemen uçak, araba, sonsuz para diyeceğimi düşünüyorsunuz biliyorum ama bu sefer başka bir hediyeden bahsedeceğim. Yılbaşı yaklaşırken evde aile üyeleri tarafından gizli gizli işler çevrilmeye başlar. Herkes kendi hediyesini en güvenli yere saklamaya çalışır aynı zamanda diğerlerinin hediyelerini bulmaya çalışır. Bu yıl evde yılbaşı için hediyemi biraz erken buldum. Gardırobun en arkasında hışırdayan bir torba içerisinde hediye saklanırsa olmaz.
Neyse ben şu hediye kısmına geçeyim. Daha gelmeyen yılbaşının hediyesi: Oral-B şarjlı diş fırçası. Denemeye çekiniyordum ama hediye gelince keşke daha önce alsaymışım dedim kendi kendime.
Oral-B, profesyonel diş temizleme aletlerinden esinlenerek tasarlamış bu şarjlı diş fırçaları ile mükemmel bir temizlik deneyimi sunuyor. Diş plaklarını temizlemekte manuel fırçalardan çok daha etkili bir sonuç veriyor, ilk kullanımdan sonra bile daha önce sanki hiç bu kadar iyi dişlerimi fırçalamamışım gibi hissettim. Üç boyutlu oynar başlık sayesindeyse normal bir fırçanın yapamayacağı kadar hareket edip, normalde ihmal ettiğimiz ulaşamadığımız yerlere bile ulaşıyor. Fırça başlıkları dişleri tamamen sararak birçok noktaya temas ediyor ve muhteşem sonuçlar almamı sağlıyor.
Ağız bakımına çok önem veren birisi olarak bu benim için en iyi yılbaşı hediyesi oldu. Siz de yeni yılda sevdiklerinize Oral-B şarjlı diş fırçası hediye ederek onları mutlu edebilirsiniz.
Ürünleri incelemek ve yılbaşı indiriminden yararlanmak için tıklayınızBu arada, Burcu Esmersoy'lu videosunu da paylaşmadan duramadım :)

Bir boomads advertorial içeriğidir.

15 Aralık 2015 Salı

Bebeğimizin İlk Gelişim Kartları: Q Bebek İlk Kartlarım



Bebek ve çocuk gelişiminde/eğitiminde çok popüler bir konu: kartlar. Pek çok farklı markanın, çok farklı ay/yaş gruplarına uygun kart setleri çıktı. Biz de her yeni anne baba gibi bebeğimizin beyin ve fiziksel gelişimi için araştırmalara, çalışmalara ilk günden başladık. Kart sistemi eğitimler genellikle 6 aydan sonrası için hazırlanmış olduğu için pek alternatif bulamadık.




Bir gün Ebebek mağazası gezimizde Q Bebek İlk Kartlarım setleri ile karşılaştık. İki farklı setten oluşan kartlar 0-6 ve 6+ ay için hazırlanmış. Hemen aldık ve hiç pişman olmadık. Can oğlumuzun ilk ayından itibaren 0-6 Ay için hazırlanmış kartlara başladık. Ancak önerilen kullanım yönteminden farklı şekilde kullandık. Üst aylar için önerildiği şekilde, kartları tek tek oğlumuza göstererek ve hakkında konuşarak kullanıyoruz.




Peki Q Bebek İlk Kartlarım setleri, Can oğlumuzun ilgisini çekti mi? Kesinlikle! İlk günden itibaren, siyah beyaz renklerle hazırlanmış kartlar çok ilgisini çekti! Tüm kartları tek tek gösterdiğimde inceledi, izledi, takip etti, anlattıklarımı dinledi. Haaftalar ilerledikçe tebessüm etmeye, gösterdiğim kartlarla ilgili anlattıklarıma farklı tepkiler vermeye başladı.

Can oğlumuzun 2.5 ayından itibaren ise 6 ay ve üzeri için hazırlanmış seti de kullanmaya başladık. Günlük olarak anlatıp, gösterip, çalışmaya devam ediyoruz. Uzun vadede bu çalışmaların çok faydalı olacağını düşünüyoruz. Şuan bile her geçen gün kartlara adaha dikkatli bakıyor ve daha uzun/iyi takip edebiliyor. 




Bu siyah beyaz ilk kartların yanında ilerleyen aylar için tabiki de farklı, renkli hafıza ve gelişim kart setleri alacağız ama ilk aylardan itibaren böyle başarılı kart seti olarak başka bir şey tavsiye etmiyorum. Ayrıca piyasadaki çeşitli siyah-beyaz başlangıç kart setlerine göre fiyatları çok daha uygun.

Tavsiyemizdir!







10 Aralık 2015 Perşembe

Bomonti’de yepyeni bir yaşama çok az kaldı… Bu çok özel yatırım fırsatını kaçırmayın!

155 apart daireli The House Residence ve 51 odalı The House Hotel, 2016 yaz döneminde Bomonti’de kapılarını açmaya hazırlanıyor. 
Yenigün İnşaat yatırımı, The House Collection markası ve FYP’nin dizayn, marka ve konsept planlaması ile Bomonti’de hayat bulan The House Residence’da ince işler hızlı bir şekilde devam ediyor. Özel dizayn tasarımları ile hazırlanan örnek daireler, bugünden The House Residence tasarım anlayışını ve Bomonti’deki yaşamı keşfetmeniz için sizi bekliyor…
Modern yaşam, sanat ve dizayn ile zenginleşen The House Residence’ta yaşam stüdyo, 1+1 ve 2+1 dairelerde çok özel ödeme planları ile yatırım fiyatı 230 Bin Dolar’dan başlayan fiyatlarla sunuluyor. Dairelerin yatırım planlama ve uzun/kısa dönem kiralama hizmetlerini ise daha ilk günden FYP sizin için yapıyor… 
Dinamik, sosyalleşmeye açık ve konforlu bir yaşamın kodlarıyla şekillenen The House Residence Bomonti’de, 1+0’dan 2+1 ve penthouse’lara kadar 44 m2 ile 199 m2 arasında değişen, özel tasarıma sahip 155 adet apart daire seçenekleri sunuluyor. Yaşama renk katan detaylar ise projenin lounge, dining room, spor kulübü, club ofisi, kafeleri, peyzaj alanları ve teras gibi alanlarında odaklanmış durumda. Yaşamı ortak alanlara taşıyan The House Residence, servis zenginliğini ve kalitesini aynı binada bulunan 51 odalı The House Hotel’den alacak.
The House Residence’da dairenin yatırım planlaması daha ilk günden senin adına yapılıyor, detaylar seni yormuyor. Bütün dairelerin kısa, uzun dönem kiralama hizmetleri The House Residence yönetimi ve FYP tarafından, uluslararası zincirlerin işbirliğiyle gerçekleştiriliyor. The House Residence, her detayı özenle planlamaya dayanan modern tasarım anlayışını evinize de taşıyor. Dilerseniz tüm yaşam alanlarınızı sizin seçimlerinizle güzelleştiriyor. Taşınmaya hazır, zevkle döşenmiş, titizlikle hazırlanmış bir otele gelir gibi bavulunuzu alın, gelin ve yaşamaya başlayın.
Bomonti’ye tasarım dokununca
Piramit Mimarlık Turgut Toydemir tarafından projelendirilen The House Residence’ın yaşam konsepti ve iç mimari planlaması FYP Proje Geliştirme’den Tony Phillipson’ın İngiliz Conran  + Partners ile gerçekleştirdiği özel işbirliğiyle hayat buldu. Peyzaj ve cevre düzenlemesinde ise Hyland Edgar Driver imzası var. Geleneksel ve modern endüstriyel alanların yansımaları, modern mimari ve yaşam tarzı kodlarını harmanlayan tasarım New York Soho, Londra Covent Garden ve Paris L’es Halles gibi örneklerle de organik bağa sahip. Ortaya çıkan sonuç ise, ana yaklaşım olarak modern mimari, life style konsept ile geleneksel ve modern endüstriyel tasarımı birleştiren yepyeni bir konsept.
7/24 hayat, hizmet, mutluluk
The House Residence Bomonti, The House Hotel, The Residence Lounge, The Dining Room, The Cafe, The Club Fitness, The Club Office, The Garden Terrace ve The Services gibi mekan ve hizmetleri aynı binada, aynı çatı altında bir araya getiriyor. The House Residence’da kişiye özel servisler, Bomonti’nin ilk dizayn oteli The House Hotel işletmesi ile sunuluyor. The Services olarak tanımlanan sınırsız hizmetler ile, iki farklı noktada 2 farklı resepsiyon ve özel asistan, housekeeeping, vale, teknik servis, güvenlik ve ev sahibi kullanımına hazır laundry alanı, apart daire sahiplerine ev ortamında da otel konforu sunmayı hedefliyor.
Evler sakin, ortak alanlar yaşamla dolu
Konut, hotel, sosyal yaşam alanları, spor kulübü ve service ofis alanı ile bir yaşam merkezi olarak hayata geçen The House Residence, eğlence, yaşam, iş ve spor keyfini birlikte sunuyor. 2016 yazında tüm sosyal alanları ile hayata geçecek olan The House Residence sakinleri The Dining Room’da dilerlerse hazırladıkları yemeklerle dilerlerse özel asistanın yardımıyla davetlerini verebilecekler. Sabah 7:00 – gece 24:00 saatleri arasında kişiye özel hizmet veren The Residence Lounge, size özel bir mekan olarak tasarlandı. The Club Fitness sağlıklı bir yaşam sunarken, giriş terasında yer alan The Cafe’ler de ise Nişantaşı, Galata ve Karaköy’ün gözde mekanlarını sizlerle buluşturacak.
Daha ayrıntılı bilgi almak için tıklayınız.

Bir boomads advertorial içeriğidir.

7 Aralık 2015 Pazartesi

Anne ve Bebek Bilgi Sitesi Tıfır Yayında!


Hamilelik ve annelik sürecine bir katkı da bizden olsun diyen üç annenin açmış olduğu Tıfır yayın hayatına başladı. “Anneler ve bebekleri en değerlilerimiz!” sloganıyla yayın hayatına başlayan blog bilgilendirme çalışmalarına hızlı bir giriş yaptı.

Ticari amacı olmayan projede hafta hafta gebelik, gebelik hesaplama, bebekler için lezzetli tarifler, bebeklerde sağlık problemleri ve alınacak önlemler, kız ve erkek bebeklerin gelişimi, çocuk eğitimi, hamilelik belirtileri ve hamilelikte bilinmesi gereken bilgiler gibi ana konular hakkında bilgilendirici makaleler mevcut.

Blog'da hamilelerin en çok karşılaştığı problemler ile bebek sağlığı gibi problemlere soru-cevap köşesinde yer verilmekte. Bu bölümde sorular ziyaretçiler tarafından da sorulabilmekte.

Kısa bir süre sonra blog annelerinin ve uzman doktorların makalelerinin de yayınlanacağı bilgi portalında hedef daha çok anneye ve bebeğe dokunabilmek!

Kendi imkanlarıyla kurulmuş olan ve destek bekleyen proje, büyük bir anne kitlesine ulaşmak için çaba gösteriyor.
Biz de projeye desteklerimizi esirgemiyor ve başarılarının devamını diliyoruz.

Proje sitesine buradan ulaşabilirsiniz.
http://www.tifir.com/

3 Aralık 2015 Perşembe

Ev Temizliğinde Hayat Kurtarıcı Alışkanlıklar


Böyle bir başlık atmak, temizlik ile ilgili yakından ya da uzaktan alakası olan bir yazı yazmak aklımın ucundan bile geçmezdi. Ben temizlik yapmazdım kiii :) Haftada bir gün eşimle beraber evi temizleyip toparlardık, çok sık olmayacak şekilde ise yardımcı abladan kapı, cam, pencere temizliği yardımı alırdım, bu kadar. Artık üç aylık bir bebekle evde olunca her şey değişiyormuş. Gün içerisinde annemin yardımları sayesinde hayatta kalmamız dışında, ben de günlük temizlik/ev toparlama rutinleri geliştirdim kendime. Bu rutinleri/alışkanlıkları edinmek zorundaydım. Çünkü sabah çıkılıp, akşam girilen bir evden, tüm gün yaşanan bir eve geçiş yapınca her yer beş kat daha fazla pisleniyormuş. Bir de akşam işten eve gelince karanlık oluyormuş, ne toz ne de pislik görünmüyormuş! Cahillik, mutlulukmuş :) Hele de evde mini mini bir bebek olunca çamaşırlar öyle çok artıyor ki sepetler bile yetmiyor. Aylar ve yıllar geçtikçe bu çamaşır olayının gittikçe artacağını biliyorum, bunlar sadece alıştırma :)

Uzun lafın kısası, her şey sistem kurmakla başlıyor. Bu sistemde doğru alışkanlıkları edinir ve onlara sadık kalırsanız evinizde pislikten ve dağınıklıktan ölmeme kıvamına gelebiliyorsunuz :)

Önemli Not: Hayatımın hiçbir döneminde ev temizliği ve düzeni konusunda titiz olmadım. Hele temizlik hastası hiç olmadım (Üst komşumuz öyle mesela, her gün yarım gün boyunca ev süpürüyor, allah şifa versin). Eğer bu yazıyı okuyan kişi benden daha temiz ve titiz ise ve benim önerilerimi yetersiz, eksik görüyorsa haklıdır; bu sistem ve alışkanlıklar bizim ailemiz için yeterli gördüklerimizdir.


1- Her Odaya Bir Kirli Çamaşır Sepeti: Bizim evimizde şuan aktif olan iki oda var. Birisi bizim yatak odamız, birisi de Can oğlumuzun odası. İki odada da kirli çamaşır sepetimiz var. Bu sayede Can oğlumuzun odasında üstünü değiştirirken kirlisini yere atıp sonra tek tek toplamak yerine direkt olarak kirli sepetine atıyoruz. Çamaşır yıkanacağı zaman ise bizim odamızdaki ve oğlumuzun odasındaki iki sepet birleştiriliyor, hoop makineye (Evet bizim çamaşırlarımızla bebecik oğlumuzun çamaşırlarını beraber ve aynı deterjanla, aynı programda yıkıyorum. Bu konuda ayrıca yazı yazacağım).


2- Her Akşam Bulaşık Makinesini Çalıştırmak: Bizim bulaşık makinemiz eskiden dolmazdı. Dolsa bile sebebi koca koca tencerelerdi. Her akşam karı koca yediğimiz bir akşam yemeği, içtiğimiz çay kahve bulaşığıyla dolmuyordu tabi. Ancak artık ben de evde olduğum için kahvaltı, öğle yemeği, akşam yemeği bulaşıkları derken hoop makine doluyor. Eğer ki makineyi düzenli çalıştırmazsam bu sefer bulaşıklar başlıyor lavaboda dolmaya, oradan hooop tezgahlar derken dağ gibi bulaşık yığılıyor. Bu nedenle eğer ki çok boş değilse, her akşam yatmadan evvel bulaşık makinesini çalıştırıp yatıyoruz. Ayrıca yanlış bilmiyorsam saat 22.00'den sonra elektrik de indirimli oluyor; yani her şekilde çok daha rahat ve ekonomik. Hem bu sayede sabah kalktığınızda temiz bulaşıklı bir makine ile karşılaşıp, hemen bulaşıkları da boşaltırsanız güne boş makine ile devam edebiliyorsunuz.


3- Her Gün Banyo Lavabosunu ve Aynasını Camsil ile Silmek: Bu alışkanlık çok hijyen amaçlı değil ama psikolojik ve görsel etkisi bakımından benim için çok önemli. Bildiğiniz gibi Camsil (ve benzer markaların bu amaçlı temizleyicileri) parlak yüzeyler için bir temizleyicidir. Yani adından bizi yanılttığı gibi sadece camlar için değil. Bu nedenle ben günlük olarak banyo lavabomuzu, aynamızı, lavabo musluğumuzu ve sifonun üzerini bir kağıt havlu yardımıyla camsil ile siliyorum. Bu sayede biriken günlük toz, sabun damlaları, ıslaklıklar, diş macunları vs güzelce bye bye. Dediğim gibi bu yöntem kesinlikle hijyen amaçlı değil, sadecec parlatmak ve daha temiz, düzenli bir görünüm elde etmek için. Bu işlemi yaparken banyodaki havluları, paspası da düzeltiyorum ki pek başarılı bir görüntü elde ediyorum. Hijyen amaçlı banyo temizliğimizi ise gerekli ve uygun gördüğümüz sıklıkta çamaşır suyu ile yapıyoruz.


4- Her Sabah Kalkar Kalkmaz Yatağı Düzeltmek: Bu alışkanlık benim için uzun yıllardır var. Hatta bu konuda ufakcık minicik bir takıntım da olabilir... Yataktan kalkar kalkmaz o yatak düzeltilecek... Yatağı dağınık bırakmak, günün bereketini kaçırıyor, gece ise dağınık bir yatağa girmek ise uykunun kalitesini kaçırıyor gibi bir inancım var... Deliler hangi taraftan gidiyoruz?... Velhasıl, dalga geçmeyi bırakırsak, bu alışkanlık gerçekten de bir numaradır. Yataktan kalkınca hemen pijamaları düzeltmek, yatağı toplamak, varsa yerdeki kirlileri sepetlere atmak, ortalıktaki dağınıkları düzeltmek, perdeleri ve pencereyi açmak (evet, kış kıyamet bile olsa her odanın penceresi en azından 10'ar dakika açılıyor bizim evimizde. Oksjen sen bizim her şeyimizsin!) derken yatak odanız derli toplu ve mis gibi oluyor. İşte size güne düzenli ve bereketli başlamanın yolu.

5- Koltuk ve Evinizdeki Tüm Kumaş Yüzeylerde Yapışkanlı Tüy Toplama Rulosu Kullanmak: Bizim gibi kedili köpekli ev sahipleri beni çok iyi anlayacaklar ki evimizde tüy malesef ki bitmiyor. Bu konuda bir şikayetimiz var mı? Asla yok. Ancak tüylerle yaşamanın yollarını bulmak gerekiyor. Bizim evimizde bilhassa en büyük problemimiz koyu renk kumaşlı koltuklarımız... Pisi ve Çakıl tüm gün koltuklarda tepişiyorlar ve uyuyorlar; koltuklarımız da oldukça çabuk bir şekilde tüyleniyor. Her gün koltukları süpürecek halimiz yok herhalde, delirmeyin lütfen, aklınızdan geçen o düşünceyi puuuff atın! E süpürmezsek de tüy kaplanıyor tüm koltuklar... Biz de becerikli, akıllı annemin sayesinde tüy toplama rulosu sistemine geçtik (annemin evinde de iki minnoş kedisi olunca o da bu konularda tam bir profesyonel). İkea'nın yedekleriyle de ayrıca satılan yapışkanlı tüy toplama rulolarını kullanıyoruz (marketlerde satılan marka rulolarla aynı işi yapıyor, hem de yarı fiyatına). Bütün koltukları sanki kıyafetlerimizdeki tüyleri temizliyormuşcasına hiçbir köşesini atlamadan güzelce cırtlıyoruz. Bu arada not düşeyim, roloların yapışkanları çok hızlı doluyor; bir temizlik seferinde bile neredeyse dörtte bir rulo bitirilmiş oluyor. Taa daaaa! Tüysüz, tertemiz koltuklar! Bizler gibi birden fazla kedili köpekli evlerde ideali bu işi her gün yapmak ama ben biraz üşengeçim, gün aşırı yapıyorum. Haftalık temizlik ve ev süpürmesi sırasında koltukları da güzelce süpürünce missssler gibi oluyor!



6- Mutfak Çöpünü Her Gün Atmak: Biriken çöp, iyi değildir (tecrübe konuşuyor, çalıştığım dönemde çöpü atmayı unuturduk, o çöp kovası tepesine kadar dolardı).Hem çöpü taşıyıp, çöp kovasına kadar götürmek zor oluyor, hem de pis kokabiliyor ya da çöp torbası alt kısmından ağırlığa dayanamayıp patlayabiliyor. Bunun sonucunda ise dibine çöp suyu akmış bir çöp kovasını temizlemek ya da koridordan geçip kapıdan çıkan çöp suyu damlalarını takip etmek gibi bir işiniz oluyor. Biriktirmeyin, atın, mis mis başlayın güne... Atın dediğime bakmayın, canınız eşlerinizin eline tutuşturun sabahları.

7- Ev Temizliğini Haftada Bir Defadan Az ya da Çok Yapmayın: Temizlik önemlidir ama hayat amacımız da değildir... Bu nedenle öyle her gün ev süpürüp silmeler, her gün bir yanalarınızdan ter akıtmalara hiç gerek yok. Haftada bir gün evinizi silip süpürün yeter. Fazlası psikolojik ve fiziksel zarardan başka bir şey değil... Aynı şekilde tam tersini de yapmayın ama. Haftada bir defadan daha uzun ara verirseniz de bu sefer ev gereğinden fazla pislenmeye başlıyor ve temizlik sırasında çok daha fazla yorucu bir hal alıyor. Her şey tadında güzel, iki şekilde de tadını kaçırmamak gerek. Ayrıca evinizde önem vermeniz, hatta mümkünse iyisine yatırım yapmanız gereken ev aleti ise, süpürgedir. Bilhassa kedili, köpekli evlere iyi süpürge şart. Hem hijyen bakımından, hem de süpürgeye harcadığınız vakit bakımından. Elektrik süpürgeniz aynı yerden sizi iki defadan fazla geçirmemeli, aksi halde bu durum evinizi iki defa süpürmüş etkisi yaratır narin bedeninizde.

Temiz kalın ama temizlik hastası olmayın, aman dikkat!


23 Kasım 2015 Pazartesi

Lokal Anestezi ile Bebek Sünneti


Evet, çok şükür ki atlattık, Can oğlumuz sünnet oldu! "Ay kıyamayız, dur yaptırız, aman yaptırmak lazım ama..." diye diye sonunda daha da geç kalmadan hallettik bu işimizi de... Her anlamda çok güzel bir tecrübe oldu bizim için, blog yazısıyla taçlandırmasam olmazdı.

Can oğlumuz 1 Eylül 2015 doğumlu; yani 2,5 aylık oldu. Daha doğumdan bile önce eşimle beraber konuştuğumuzda yenidoğan sünnetine karar vermiştik. Ancak yenidoğan, minicik Can oğlumuzu görünce kıyamadık. Keşke kıysaydık... Bir aylık olsun öyle yaptırırız dedik. Ayı geçti, ikinci ayında yaptırırız dedik, üçüncü ayı derken ciddi ciddi geç kalmak üzereyken direkten döndük ve kalkıştık sünnet işine. Öncelikle konuyu çok sevgili çocuk doktorumuz Acıbadem Göktürk Hastanesi'ndeki Duygu Gür Ünal hanıma danıştık. Tavsiyesi üzerine Acıbadem Fulya Hastanesi'nde çocuk cerrahı Op.Dr.Cem Kara (Cem Kara'nın İnternet Sitesi İçin TIK TIK) beyden randevumuzu aldık. Cem bey gerçekten de Duygu hanımın tavsiye ettiği kadar mükemmel bir doktormuş. Cem Kara bey çok güleryüzlü, pozitif, işinde tartışılmaz bir uzmanlığı olan tam bir profesyonel.

Normal şartlarda tüm doktorlar sadece ilk ayındaki bebeklere lokal, bir aydan büyük bebeklere ise genel anestezi ile sünnet yapıyorlar. Ancak Cem bey 2,5 ayık Can oğlumuza ilk andan itibaren lokal anestezi ile yapacağını söylediğinde öyle sevindik ki... Bilhassa genel anestezi öncesi bebekte istenen açlık, düşük dozda bile olsa ufacık bebeğe genel anestezi uygulanması konuları içimize sinmiyordu ama mecbur olduğumuzu düşünüyorduk. Çok şanslıyız ki Cem bey lokal anestezi ile sünneti uygun gördü. Muayenemizin ardından 19 Kasım 2015 sabah 09.00 için sözleştik, hastanede operasyon kaydımız açıldı ve ayrıldık.

Lokal anestezi ile bebek sünnetinde bebek açlığı ya da herhangi bir hazırlık istemediler. Biz de sabah 08.30'da hastanede olduk. Doktorumuz Cem bey 09.30'da oğlumuzu sünnet operasyonuna aldı. Eşim ve benim için çok çok çok zordu oğlumuzu operasyon odasına göndermek... İlk defa ayrıldık, ilk defa bu kadar zor durumda kaldık. Allahtan Can oğlumuz çok sakin, güler yüzlü ve uyumlu bir çocuk olduğu için bizden ayrılırken hiç zorlanmadı, hemşirelere gülücükler ve cilvelerle girdi içeriye. 

Yirmi dakika sonra içeriden bizi çağırdılar (normalde bebek hemşiresi çıkartacaktı ama biraz gecikince bizi içeriye aldılar). Tabiki o an çok zordu, ağlamaktan kızarmış, katılmış haldeydi Can oğlumuz. Ancak biraz kucak, biraz pişpiş ile sakinleştirdik ve bebek taşıma küvezine koyulmadan, direkt olarak kucağımızda odamıza çıktık. Odamıza çıktığımızda Can oğlumuz yorgunluktan pestil olmuş, hafif kestiriyordu. Ancak çok ilgimizi çekti, sadece sevgiyle kucakta taşınmak istemesine rağmen asla ellenmek, mıncıklanmak istemiyordu. "Bırakın biraz beni. Tamam destek olun ama kurcalamayın, şuan kendime gelmeye çalışıyorum." der gibiydi. Ellemeye kalkınca hemen ağlamaya başlıyordu uykusunun arasında.


Odamızda geçirdiğimiz bir saatin ardından Cem beyin izniyle hastaneden ayrıldık. Evimize geldik, kısa kısa ağlama krizleri geçirdik. 6 Saatte bir ağrı kesici fitil kullandık, sabah akşam ise krem sürdük, normalden daha sık bez değiştirdik. Eve geldiğimizde ilk bez değişiminde etrafındaki gazlı bez de düştü. Fitil sayesinde ağrısı her geçen saatte azaldı, güzel güzel uyku bastırdı; uyuya uyuya iyileştirdi kendini. Şimdi ise çok şükür her geçen gün daha da iyileşiyor.

Bizim açımızdan başka hiçbir sebebi olmaksızın, sağlığı için olmazsa olmaz gördüğümüz sünnet operasyonunu çok geç kalmadan, sağlıkla atlattık. Eğer ki İstanbul'da sünnet ya da herhangi bir çocuk operasyonu için doktor arayışınız var ise mutlaka Cem Kara beyi tavsiye ediyoruz.

Çok mutluyuz ki oğlumuz artık daha sağlıklı. Daha ne isteyelim hayatta ♥ 

13 Kasım 2015 Cuma

Bebeklere Gece Gündüz Ayrımı Nasıl Öğretilir?


"Bebeklere Gece Gündüz Ayrımı Nasıl Öğretilir?" başlığını atarken bilhassa "Öğretmek" fiilini kullandım çünkü bebeklere bu ayrımı gerçekten de bizim öğretmemiz gerekiyor. Malum bebekler anne karnında gece gündüz ayrımı olmaksızın, ekmek elden su gölden, mırıl mırıl takılıyorlar. Ne zaman ki dünyaya gözlerini açıyorlar, işte o zaman bizim kurallarımızla ve dünya yaşamının düzeniyle karşı karşıya kalıyorlar. Eğer ki anne baba olarak onları gece gündüz ayrımı konusunda yönlendirmezsek, onlar da bu ayrımdan habersiz biçimde ley ley ley yaşıyorlar. Yani sabaha karşı saat üçte oyun isteyebilip, üç saat ayakta kalabiliyorlar. Nereden mi biliyorum? Tecrübe her şeyden kıymetli! Yaşadık da konuşuyoruz burada :)

Oğlumuz Can dünyaya geldiğinde her bebek gibi dağınık uyku saatleri, 1.5 saat ile 3 saat arasında beslenmek için uyandığı bir döngüdeydi. Yaklaşık 3. haftadan itibaren ise uyanık kaldığı süreleri hafif hafif arttırmaya başladı. Yani doğumundan üç haftaya kadar emip, gaz çıkartıp, bez değiştirip, uyuyordu. Ancak üç haftadan sonra etrafına bakmaya, daha fazla uyanık kalmaya, eğlenmeyi henüz beceremese de her şeye rağmen eğlenmeye ihtiyaç duymaya başladı. İşte bu noktada sorunumuz başladı. Çünkü yukarıda da yazdığım gibi gerçekten de gece yarılarında iki saat ayakta kalmaya, ağlama krizlerine girmeye, gündüzleri ise deliksiz üç saat uykular uyumaya başladı. Anladık ki bu çocuğun gecesi gündüzü birbirine karışmış! 

Konunun anne baba tarafına bakarsanız ise gecesi gündüzü gayet yerinde olan iki insan görebilirsiniz. Sistemi bozan ise kücük bebecik! Zaten ortalama iki saatte bir bölünen uykulara, bir de bu sıkıntı eklenince tamamen uykusuz geceler başlıyor!

Derhal konuyu Google amcamıza danıştık. Çocuk gelişim uzmanlarının ve doktorların konu hakkındaki yazılarını okuduk. Ayrıca damdan düşenin halinden yine damdan düşen anlarmış misali aynı sorunu yaşamış annelerin tecrübelerini paylaştıkları blog yazılarını, forumları da didik didik ettik. Sonuçta özet bilgileri uyguladık, bebeğimiz derhal gece gündüz ayrımını yaptı ve bir hafta içersinde düzene girdi. Buyurunuz size özeti yapayım, Google amca ile geçireceğiniz zamanı kısaltayım:

♥ Öncelikle bebeğinizin gece gündüz ayrımını yapabilmesi için sizin de gece ve gündüzde bebeğinize farklı davranmanız gerekiyor. 

GECE UYKUSU VE UYANIKLIĞI SIRASINDA YAPILACAKLAR:


1- Gece Uykusu sırasında bebeğinizin uyuduğu odayı mümkün olan en karanlık halde bırakın. Biz oğlumuzun odasında sokak ışıklarına bile izin vermiyoruz. Stor perdelerini dahi sıkıca kapatıp, uyku sırasında asla gece lambası dahi bırakmıyoruz. Ayrıca oda kapısını da tamamen kapatıyoruz ki evin diğer bölümlerinden ışık  ve ses almasın.

2- Bebeğiniz gece beslenmek için uyandığında, yine parlak ışıkları asla açmayın. Mümkünse çok düşük ışıklı gece lambası kullanın. Hatta doktorlar tamamen karanlıkta beslenmeyi uygun görüyorlar ama gece köründe karanlık odada oturup bebeğini beslemek, anne /baba açısından çok zor! Ben dayanadım, uykuma yenik düştüm ve hatta tehlikeli buldum. Bebeğimin suratını görebileceğim, beni de uykuya çekmeyecek kısık bir aydınlık tercih ettik.

3- Bebeğinizin bezini uyanır uyanmaz değiştirin. Bu sayede bezi temiz bebeğinizi beslediğinizde üzerine çöken ağırlıkla kısa sürede uyutabilirsiniz. Aksi halde beslenmiş ve üzerine ağırlık çökmüş bebeğinizin bezini değiştirmeye kalkarsanız uykusu tekrar açılıyor ve uyanık kaldığı süre artıyor.

3- Geceleri uyanmaları sırasında bebeğinizle konuşmamaya, algılarını uyarmamaya, uykusunu açabilecek her çeşit oyundan ve agu gugudan uzak durmaya çalışın. Hafif pişpişler, ninniler haricinde ses çıkartmayın. Sırf bebeğinize değil, eşinizle kendi aranızda da çok az ve kısık sesle konuşun. Televizyon, müzik asla açmayın. Hatta uzmanlar, göz temasından bile kaçınılmasını öneriyorlar. Gerçekten de gözünün derinlerine bakıyor ve senden gelecek ufacık bir kıvılcımı bekliyor ki eğlence yangınlarını yaksın :)

GÜNDÜZ UYKUSU VE UYANIKLIĞI SIRASINDA YAPILACAKLAR:


1- Gündüz uykuları sırasında bebeğinize gündüz olduğunu hissettirin. Yani odasını asla karanlık yapmayın. Perdelerini açın ki odası aydınlık olsun. Tamam cayır cayır güneşli olmasın ama mutlaka aydınlık olsun.

2- Bebeğinizin gündüz uykuları sırasında evdeki seslere hiç önem vermeyin. O uyurken rahat rahat odasına girin, evde televizyon ya da müzik sesini kısmayın, eşinizle aranızda normal seslerinizle konuşun, evinizin temizliğini yapın rahat rahat elektrik süpürgenizi çalıştırın. Yani özetle, evinizde hiçbir şekilde ses sınırlamasına gitmeyin, uyanırsa uyansın yeniden uyur; yeter ki gündüz olduğunu anlasın. 

3- Bebeğiniz gündüz uykularından uyandığında yine bezini değiştirin, besleyin ama ardından mutlaka oyun vakti bırakın. Yani beslenmeden sonra (biz böyle tercih ediyoruz, çünkü uykudan çok aç uyanıyor) oyun oynayın. Ayına göre ilgisini çeken oyuncaklarıyla, kartlarıyla ya da aktivitelerle vaktini geçirmesini sağlayın. Bu sayede "gündüz oyun var, gece oyun yok" ayrımını oturtmuş olursunuz.

---------------------------------------------------------------------------------

Biz kısaca gece ve gündüz uykusu ayrımı için yukarıdaki adımların tamamını uyguladık ve birinci ayının sonunda gece gündüz ayrımını yapmıştı bebeğimiz. Bu sayede gece uykuları arasında beslenme ve temizlenme ihtiyaçlarını giderip kısa sürede uykuya geri dönüyor. Gündüz uykuları arasında ise güzelce oyununu oynuyor. Gece uykularını daha derin, gündüz uykularını ise daha hafif uyuyor.

Bol uykulu günler dileriz! 

Yalan, öyle bir şey yok! Gayet uykusuz, beter günler sizi bekliyor! Üç ayın ardından uyku süreleri artacakmış, öyle diyorlar ama onlar da kesin yalan konuşuyorlar :) Birinci ayın ardından gülücükler başlayınca her şey daha güzel oluyor. Bir gülüyor, tamamdır, istediği kadar uyumasın diyor insan!



12 Kasım 2015 Perşembe

İkea Parmak Kuklaları ile Bebek Eğlencesi


Anneler bilirler, ilk aylarda bebekleri eğlendirmek gerçekten çok zor! İlgilerini çeken şeyler ve fiziksel kabiliyetleri o kadar az ki... Bir yandan da uyanık kaldıkları süreler günlük olarak artarken, bir şeylerle ilgilenme ihtiyaçları da artmaya devam ediyor. Bu süreçte her geçen gün yeni oyun icatları bulmak gerekiyor, elli çeşit surat, mimik, agu-gugu da bir süre sonra bitiyor ama bebenizdeki enerji bitmiyor... İşte bu noktada, oğlumuz 1.5 aylık olduğunda bir anda aklımıza İkea'daki parmak kuklaları geldi. Hem çok renkliler, hem farklı sesler çıkartarak parmakları oynatınca çok ilgisini çekiyor. Şarkılar, müzikler, dans eden hayvancıklar, konuşturmacalar derken şöyle böyle yarım saat oyalanıyor.


Eğer ki sizin de nasıl eğlendireceğinizi, ilgisini nasıl çekeceğinizi bilemediğiniz 1 aylıktan büyük ama oyuncak oynama kabiliyetini kazandığı aydan küçük, güzeller güzeli bir beğiniz varsa hemencik İkea'ya gidin ve parmak kuklalarından alın, pişman olmayacaksınız. 

Kukla paketinden birbirinden farklı 10 adet hayvan figürlü parmak kuklası çıkıyor. Bir paket kukla fiyatı ise 17,99TL. İkea'nın direkt ürün link için TIK TIK

5 Kasım 2015 Perşembe

Doğum için Hastane Çantası Hazırlığı ve Tavsiyeler




Hamileliğim sırasında oldukça kafa yorduğum, internette listeleri hatim ettiğim, 35.haftadan itibaren hazır ettiğim en mühim parçalarımdan birisi oldu. Doğum çantam, içeriği ve hazırlığı konusunda doğumdan önce bir yazı hazırlamak istemiştim aslında. İyi ki hazırlamamışım; tüm beklentilerimden farklı, tüm okuduğum listelerin dışında tecrübe ettim her şeyi. Buyurunuz fiilen hazırladığım çantamın listesi, tavsiyelerim ve "gerçekten" kullandıklarım, kullanmadıklarım:



1. Lohusa pijaması/geceliği:
Ben Ne Yaptım: Ben özel olarak lohusa pijaması ya da geceliği almadım. Kolay emzirme ve sezeryan yarasının rahatlığı açısından önden düğmeli sıradan pijama ve gecelikler aldım. Hangisini kullandığımı sorarsanız, gülerim :) İlk gün ameliyat sonrası yürüyene kadar ameliyat önlüğüyle kalıyorsunuz zaten. Yürüyüşten önce sizi güzelce temizleyip, kıyafetinizi giydiriyorlar. Ben ilk gün gecelik giydim ama rahat etmedim. Hem biraz tahminimden fazla içimi gösterdi, hem de oturup kalkarken rahat edemedim. Ertesi gün hemen altıma normal bir eşofman ve üzerime de tshirt giydim, ohhh çok rahat ettim.

Tavsiyem: Özel olarak lohusa geceliği ya da pijamalarını boşverin. Yanınıza iki incecik eşofman altı, üzerinize de iki tshirt alın. Hem alt, hem de üstlerinizin büyük beden olmasına dikkat edin ki doğumdan çıktığınızda hala 7 aylık gibi göründüğünüzü unutmayın. Eğer ki derdiniz odada misafirler ya da aileniz varken emzirme problemleriyse, yanınıza bir emzirme önlüğü alın güzelce bebeğinizi emzirin.

2. Kişisel Bakım Malzemeleri ve Gereçleri:
Ben Ne Yaptım: Yanımda makyaj malzemeleri dahil, ihtiyacım olabileceğini düşündüğüm bir dünya kişisel bakım malzemesi aldım. Hiçbirisini kullanmadım... Sadece gözlüğüm, diş fırçam ve macunum, lens kutum ve solüsyonum, ıslak mendil (başucunuzda duruyor, her şekilde işe yarıyor) kullandım.

Tavsiyem: Hepi topu iki gece hastanedesiniz ve sezeryan olduysanız ameliyat acınız öyle çok ki, güzelliğiniz ya da makyajınız hiç mühim olmuyor. Bir sürü ıvır zıvırı boşuna yanınızda taşımanızı tavsiye etmem. Çok isterseniz yanınızda hafif bir ruj, rimel ve ameliyattaki kan kaybından sararmış suratınıza renk vermek için allık bulundurabilirsin.

3. Bebek Malzemeleri/Kıyafetleri/Gereçleri: Her kalemde olduğu gibi bu kalemde de lüzumsuz öyle çok şey aldım ki yanımda... Göğüs pompasından, bebek bezine, takım takım kıyafetlere kadar bavulun yarısını doldurdum. Sonuç olarak yarısından fazlası kullanılmadan gerisin geriye eve döndüler.


Tavsiyem: Hastaneler ciddi sıcak yerler. Bilhassa da yaz aylarında doğum yapacak güzel anneler, kıyafet işini lütfen abartmayın. Hem hastanede, hem de hastane çıkışında eve gittiğinizde bebeğinizi en az ve hafif şekilde giydirmenizi tavsiye ediyor doktorlar. Mesela biz yanımızda götürdüğümüz alt-üst takımların hiçbirisini kullanmadık. Oğlumuzu hastanede bulunduğumuz sürede ve çıkışında sadece çıt  çıtlı body ve çorap giydirdik. Yanınıza bilmemkaç takım alt üst alacağınıza, en azından 5 tane çıtçıtlı body, 5 çift çorap ve 4 tane penye battaniye alabilirsiniz. Çünkü bez sızıntıları, kusmalar ve rutin kirlenmelerin sonucunda 3 günde bu adetler ancak yetiyor. Ayrıca biz yanımızda bez götürmüştük, hiç gerek yok, hastane gerekli ihtiyacı karşılıyor.

4. Lohusa ihtiyaçları:
Lohusa ve ameliyat sonrası tüm ihtiyaçlar hastane tarafından karşılanıyor. Ben doğumdan önce çantamı hazırlarken ve listeleri okurken lohusa pedleri de listelere dahil edilmişti. Ancak hiç gerek yokmuş. Ameliyattan çıkar çıkmaz hemen hemşireler size pedinizi giydiriyor, yatağınıza gerekli korumaları yapıyor; size hiçbir iş kalmıyor. 

Tavsiyem: Yanınızda lohusa pedi götürmenize gerek yok, boşuna kalabalık yapmasın. Hem bizim çok iyi bilmediğimiz bir konu olunca önümüze gelen ilk pedi alıyoruz ama hastane öyle değil, en güzel pedi sağlıyorlar.

5. İkramlar, ziyaretler, süsler püsler:
Doğum çok güzel ve kutlanması gereken bir olay olmakla beraber hastane odası adı üzerinde, hastane odası... Benim şahsi fikrimi sorarsanız, hastane odasını misafir ağırlama yeri haline getirmeye, türlü türlü ikramlara gerek yok. Hele de sezeryanlıysanız, "hasta" olduğunuzu unutmayın, önceliğiniz her şekilde bebeğinizin ve kendinizin sağlığı. 

Tavsiyem: Eğer ki illa da birilerini ağırlamak, süs püs hazırlık yapmak istiyorsanız da evinizde güzel bir doğum sonrası bebek partisi yapabilirsiniz. Hastanede ise biz oda kapımıza bir bebek çelengi astık, ondan başka süsümüz olmadı. İkram konusunda ise annem kahve dünyasından çok çok çok güzel bebek çikolatası yaptırttı, gelenlere ikram ettik. Doğum katı personeline ve hemşirelerimize ise yine annem çok güzel tatlı yaptırttı, herkese doya doya ikram edildi. Maksat, bebeğimiz bereketiyle, ağız tadıyla gelsin. 

Özet olarak, aslında benim bizzat tecrübe ettiğim şu ki olayı abartmamak lazım. Hastanede kalacağınız hepi topu 2 gece için bavul bavul hazırlık yapmak çok lüzumsuzmuş. Hamileliğinizin güzel bitişinde sadece bebeğinize kavuşmayı düşünün, tüm ihtiyaçlar o an karşılanır ve eksikleriniz de hemen temin edilir.





26 Ekim 2015 Pazartesi

Gelecek Turizmde ile sürdürülebilir turizmin geleceğini yazacak üç yeni proje belli oldu!

Seyahat ederken hepimiz gittiğimiz yörenin doğasını, kültürünü hissetmek, el emeklerinden satın almak, yerel lezzetlerini tatmak isteriz.
Eko turizm, kırsal turizm, kültür turizmi, gastronomi turizmi gibi farklı sürdürülebilir turizm çeşitleri ile hem biz farklı deneyimler yaşarız hem de yerel halkın ekonomisine katkıda bulunmuş oluruz.
İşte bu sebeple Anadolu Efes, Kültür ve Turizm Bakanlığı ve Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı 8 sene önce bir araya gelerek "Gelecek Turizmde" dedi ve sürdürülebilir turizm için çalışmaya başladı.
Doğu Anadolu Bölgesi’nde 5 yıl boyunca başarılı modeller yaratan Gelecek Turizmde projesi kapsamında 2013 yılından bu yana 6 farklı sürdürülebilir turizm fikri desteklendi. Bursa'nın Misi Köyü'nde Misili kadınlar yerel lezzetleri ve geleneksel el sanatlarını turistlere sunmaya başladı. Safranbolu esnafıyla Karabük Üniversitesi el ele verdi, Safranbolu’ya özgü hediyelik eşyalar yaratmak için kolları sıvadı. Mardinli kadınlar tamamen kendi emekleriyle eski bir Mardin evini misafirperverliğin kitabını yazan bir pansiyona çevirdi. Şanlıurfa’da Göbeklitepe halkı, yok olmaya yüz tutmuş taş işçiliği sanatını yeniden canlandırmak için harekete geçti. Seferihisarlı kadınlar yerel lezzetlerini turistik bir deneyime çevirdi. Malatya Battalgazililer ise Arslantepe Höyüğü’nü tanıtmak için çalışmalarını hızlandırdı.
%100 Misia Projesi – İpekevi dokuma atölyesi – Misi Köyü / Bursa
Safranbolu Hatırası Projesi – Hediyelik eşyalar
Seferihisar’ın Geleneksel Mutfağı Projesi – Yöresel ürünler - Seferhisar/İzmir
Mardin’de Kadın Liderliğinde Sürdürülebilir Turizm Girişimlerinin Yaratılması Projesi – İpekyolu Misafir Evi 
Yeni dönemde ise bu altı projeye üç yeni proje daha katıldı. Adana Saimbeyli’de kelebek gözlemi projesiyle, Isparta Keçiborlu’da lavanta ile kırsal turizme sağlanan katkıyla, Balıkesir Edremit’te ise yöreye özgü yemekler ile gelişen gastronomi turizmiyle Gelecek Turizmde yolculuğu devam ediyor.


Bir boomads advertorial içeriğidir.

8 Ekim 2015 Perşembe

Doğum Hikayem - Planlı, Genel Anestezi ile Sezeryan


Kızlı, erkekli ve kedili hayatımızı tüm samimiyetimle paylaşmak için açtığım bloğumuzun seyri son 9 ayda çok değişti ve sadece hamilelik hakkında yazılarla doldu. Öncelikle tüm bu süreçte yazıları takip eden, Google aramalarıyla ilk defa sayfalarıma ulaşmış ve güzel mesajlarıyla her zaman gelen kutumu şenlendirmiş güzel insanlara çok teşekkür ederim. Her zaman söylediğim gibi bu bloğun sayfalarını hem çekirdek ailemizin anı deposu, hem de farklı konulardaki tecrübelerimizi Google aramalarıyla gelen misafirlerimizle paylaşmak için yazıyorum. Bu girişten sonra mevzunun aslına gelmek isterim. Can oğlumuza kavuşma hikayemiz...

Ayarsız elimin uzun yazısını okumak istemeyenlere özet geçmek isterim: Oğlumuz Can'ımız 1 Eylül 2015 Salı günü saat tam 14.00'te, 3290gr, 50cm, genel anestezi sezeryan ile dünyaya geldi.

En başından beri planlı sezeryan ile kavuşacağımız belliydi ama 7. aydan itibaren bebeğimizin boynuna dolanan kordonu nedeniyle mecburi planlı sezeryan olarak şekillendi kavuşmamız. Doktorumuz gelenekselci olduğu için planlı sezeryan yapsa bile 40.haftayı mutlaka görmek istediğini dile getirdi en başından beri. Sıkıntılı geçen her ay, her günde bu kararını sorgulamış olsam da şuan geriye dönüp baktığımda ne kadar iyi bir doktorum olduğunu yeniden görebiliyorum... Çünkü bu sayede bebeğimiz normal doğumla istediği zaman doğmamış olsa da, gelişmesi açısından doğuma en hazır olduğu 40. haftasında dünyaya gözlerini açtı.

Doktorumuzla yaptığımız son görüşmemizde 1 Eylül 13.30 olarak karar verildi sezeryanımıza. 1 Eylül gecesi 12.00'den sonra yemek yemememi, 08.00'den sonra da su içmememi istedi anestezi uzmanımız. Zaten o gece heyecandan yemek görecek halimiz yoktu karı koca... Gidip gelip oğlumuzun odasına baktık, yatağının artık boş olmayacağını konuştuk, kıyafetlerini inceledik, heyecandan öldük öldük dirildik.

1 Eylül sabahı ise erkenden kalkıp hazırlandık, bizden istenildiği gibi saat 10.00'da hastanede olduk. Gider gitmez odamıza alındık, 15 dakika sonra hasta bakıcımız gelip beni hazırladı, hızlıca ameliyat kıyafetlerimin içerisinde buldum kendimi. Ardından hemşiremiz geldi, nst cihazına bağlandım ve  bağlı olduğum yaklaşık 1 saat boyunca 10 dakikada bir hatırı sayılır kasılmalarım olduğunu gördük; yani o gün sezeryan olmasaydım da oğlumuz 1-2 gün içerisinde mutlaka bize kendiliğinden gelecekti! Ben bir yandan nst'de bağlıyken, bir yandan da damar yolum açıldı ve ameliyat öncesi gerekli tahlillerin yapılabilmesi için kan alındı. Sonrasında ise bekleme başladı... Taa ki saat 13.00 civarında doktorum gelene kadar. Odamıza geldi, kısa konuştuk, heyecanımı gördü ve hazırlanmak için yanımızdan ayrıldı. 13.30 civarında ise artık zaman gelmişti, odama sedye ile beraber hemşire ve hasta bakıcılar geldi. Beni sedyeye aldılar, ve odadan çıktık, asansöre doğru ilerledik. Asansörde artık tek başıma olmam gerekiyordu ve direkt olarak ameliyathaneye gidecektik. Bu nedenle o noktada eşimden, annemden ve babamdan ayrılmam gerekiyordu; işte orası zordu... Aynı zamanda 6.5 ve 7 numara bozuk gözlü birisinden gözlüğünü almak da neyin nesi oluyor, çok fena, kör bir şekilde ameliyathaneye çıkartıldım resmen! Gözüm de doğru düzgün görmediği için her şey daha korkutucuydu, seçemiyordum yüzleri, doktorumu bile sesinden tanıdım... En çok dikkatimi çeken, ameliyathanenin soğukluğu ve dezenfektan olduğunu düşündüğüm ağır koku oldu. Beni sedyeden ameliyat masasına transfer ettiler, etrafımda asistanlar olduğunu düşündüğüm tanımadığım kişiler vardı. Doktorum beni rahatlattı, anestezi uzmanım ise başımdaki yerini aldı. Omuzlarımdan aşağıyı göremeyeceğim şekilde perde çekildi önüme, kollarım ise iki yana dik şekilde açılarak bağlandı. Bu sırada doktorum bir soğukluk hissedeceğimi, vücudumu boyayacaklarını söyledi. Bu işlemin ardından ise anestezi uzmanım güzelce maskemi taktı, beni minik minik lafa tuttu ve en son hatırladığım "Burnun ne güzel, estetikli mi?" diye sordu, "Yook değil" diye cevap verdim ki ardından gözümü açtığımda ameliyat masasından sedyeye transfer ediliyordum. Boğazım kurumuş, her nefes aldığımda tentürdiyot kokusu içimi kaplıyordu. O an gözlerim açık, görüyordum, ayıktım ama ilk kelimelerimi söylemekte zorlandım; ilk birkaç denemede başarısız olsam da sonunda "İyi mi?" diye sorabildim, aldığım "Çok iyi, her şey yolunda" yanıtıyla içim rahatladı ve sedyemi asansöre doğru sürmeye başladılar. Normal ameliyatlar gibi önce ayılma odasına alınacağımı düşünürken, ameliyat masasında kendimi ayılmış bulmak ve direkt olarak asansöre alınmak beni o an bile çok şaşırttı. Asansörle odamın olduğu alt kata vardığımızda beni kapıda eşim, annem ve babam karşıladılar. O an gerçekten ayık olmama rağmen, gerek ayların yorgunluğu, gerekse stres ve ardından gelen rahatlama sebebiyle oldukça uykulu ve yorgundum. Bu nedenle o 10-15 dakikayı çok net hatırlamıyorum :) 

Odama vardığımızda sedyeden yatağa transfer edildim, iki hemşire gelip yarama baktılar ve kanamayı kontrol ettiler. Ardından ise hayatımızın en güzel anı yaşandı ve eşimle beraber oğlumuz odaya girdiler. Hemen hemşire Can'ımızı kucağıma verdi, göğüsüme yatırdı. Şişmiş, anne karnında kaplı olduğu kremli suratına baktım, inanamadım... (Oğlumuzu görme anımla ilgili ufak bir parantez açmak isterim. Benim özel isteğimle, oğlumuzu ilk olarak eşim gördü, ardından da ben gördüm. Bu sırada ailemiz bebeğimizi görmedi ve bu özel an, bize özel olarak kaldı. Ne zaman ki eşimle beraber oğlumuza kovuştuk, ardından ailemiz bebeğimizle tanıştı...). Çekirdek aile olarak bu anı yaşadıktan sonra yanımıza annem, babam, eşimin annesi ve babası geldiler; onlar da oğlumuzla tanıştılar. 


Bu andan itibaren hastanede kaldığımız iki gün, her an daha iyileşmekle birlikte, gerçekten de en zorlu zamanlarım oldu. Sezeryan kelimesi dilden dile rahatça dolaşıyor olsa da gerçekten zorlu ve ciddi bir ameliyatmış... Ameliyatın ardından 6 saat sonra sondam çıkartıldı ve ilk defa ayağa kaldırıldım, çok zordu, en zoruydu, böyle bir şey daha evvel yaşamamıştım... Bu andan itibaren ayıla bayıla bile olsa, hastaneden çıkana kadar her an yürümem beklendi. Kat koridorunda sürekli bir ileri bir geri yürüdüm. Her yürümenin sonunda daha iyi oldum, yürüdükçe açıldım. Bu sırada oğumuz yanımızdan hiç ayrılmadı, sadece bez değiştirilmesi için aldı hemşireler. Yine eşimle isteğimiz üzerine refakatçim eşim oldu ve bu sayede hem biz, hem de oğlumuz alışma sürecini çok güzel tamamladık, tanıştık. 2 Gece, 3 günün sonunda oğlumuzla beraber çıkışımız yapıldı. İnsan vücudunun iki günde nasıl kendini iyileştirebildiği konusu ise öyle şaşırtıcı ki... Hastaneden yardımsız bir şekilde oğlumu kucağıma alıp, dimdik yürüyerek çıkabildim. Tabiki yorgundum, tabiki canım acıyordu ama yaşıyordum, bebeğim kucağımdaydı, daha başka ne isteyebilirdim ki...

Evimize vardığımızda ise yeni hayatımız başladı. Yorgunluklar, uykusuzluklar, korkular, endişeler, mutluluklar, çok şükürler başladı; iyi ki başladı, iyi ki geldi Can oğlumuz, hoşgeldi Can oğlumuz ♥

31 Ağustos 2015 Pazartesi

Hamileliğimin 38. ve 39. Haftaları - En Güzel Son


İçimde büyük bir mutluluk, heyecan ve hafif de hüzün var. Bu yazıyı yazarken 40. haftama girmiş ve ertesi gün (1 Eylül 2015) planlı sezeryan ile oğlumuza kavuşuyor olacağız. Saatler kaldı, aylar geçti... Tehlikeler, fiziksel zorluklar, psikolojik iniş çıkışlar, endişeler, korkular, maddi ve manevi sınavlar... Hepsi bitiyor, bitmeyecek gibi gelmişken... Hepsi evimizin ve bundan sonraki hayatlarımızın odak noktası Can'ımız içindi. Onu görmek, unutturacak tüm zorlukları.

Gelelim son yazımızın konusu olan 38. ve 39. haftalarımızın özetine. Son haftalarda yaşanan tüm fiziksel sorunları yaşadığımı söyleyebilirim. Yani bebeğin doğum kanalına yerleşmiş olmasından kaynaklı kalça, kasık ağrıları, düzenli ve can sıkıcı olarak artmaya devam eden yalancı kasılmalar, bel ağrıları, ağır uykusuzluk problemleri... Hepsini listemde "yapıldı/yaşandı" olarak işaretleyebilirim :) Bu fiziksel sıkıntılarımı doktoruma sırayla saydığımda "Normal artık bunlar" yanıtından başka bir şey almadım, her zamanki gibi :)

Doktor demişken. Doktor kontrollerimizin dozunu abarttık biraz. İki hafta içerisinde toplam 5 defa doktorumuzun odasında bulduk kendimizi. Sürekli NST takibi yapıldı, ufak ama düzensiz sancılar gözlemlendi ama sıkıntı görülmedi. Sancı takibi dışında bilhassa sol ayağımda görülen aşırı şişlik problemi doktorumuzu biraz endişelendirdi. Konuşmamız sırasında hamileliğimin başında çıkan, sol üst bacak bölgemdeki varisimden bahsettim. Doktorumuz hemen kontrol etti ve bizi derhal bir kalp ve damar cerrahisi doktoruna gönderdi ve doppler çekilmesini istedi. Varis problemi hamilelikte ne kadar normal sayılıyor olsa da malesef deri altında iltihaplı olması halinde akciğer ve beyine pıhtı atma riski varmış. Bu risk de bizzat anne için çok tehlikeliymiş. Sonuçlarım ve muayenem çok şükür ki sorunsuz çıktı ve standart hamilelik varisi teşhisiyle doktoruma geri yollandım. Bu teşhis sonunda ise Ağustos ayında 9 aylık hamileye yapılacak en büyük kötülük olan "varis çorabı giyme zorunluluğu"getirildi :/ Ben normal çorabı ayağıma giyemiyorum ki varis çorabını nasıl giyeceğim diye dertlendikten sonra, başa gelen çekiliyormuş. Her sabah eşim işe gitmeden önce çoraplarımı giydiriyor ve her akşam yatmadan evvel geri çıkartıyor. Dediğim gibi işkence ama mecburum ki hem benim hem de bebeğimizin sağlığı tehlikeye girmesin. Aynı şekilde bu varis çoraplarını sezeryan ameliyatım sırasında da giyiyor olacağım, doktor emri ;)

Ayrıca son NTS kontrolümüz sırasında oğlumuzun doğacağı hastaneye gittik, istediğimiz odamızı seçtik, gerekli kayıtlarımızı yaptırdık, anestezi uzmanımızla ön görüşmemizi tamamladık. Her şey hazır! Zaten doğum tercihimizi, detayları, tüm hikayeyi yaşadıktan sonra ayrı başlıklı bir yazıda sizlerle paylaşıyor olacağım. 

Velhasıl hamilelik bitti ve yeni hayatımız başlıyor!

Sürecimizin yoğunluğundan dolayı buralara ne zaman ilk yazıyı yazabileceğimi bilmiyorum ama Kızlı Erkekli Kedili olarak Instagram'da aktif olduğumuzu  ve her zaman paylaşımda bulunduğumuzu hatırlatmak isteriz ;) Bizi takip etmek için:

İki kişilik ailemizin son gününden hepinize sevgilerimizle ♥♥♥

18 Ağustos 2015 Salı

Hamileliğimin 36 ve 37. Haftaları, NST ve Braxton Hicks Kasılmaları



Sağlıkla bu haftaları görmüş olmak öyle mutluluk verici ki...  Artık son dönemeçteyiz; virajın ardında en büyük mutluluk var inşallah ♥

Doktorların ve tecrübeli her annenin de söylediği gibi hamileliğin son ayı gerçekten zorluymuş, hem de çok! Hele de aylardan Ağustos, termometreler 35 dereceyi gösterirken... Bilhassa hamileliğin ilk haftalarından itibaren baş gösteren hormonel terleme durumu son ayda tavan yapmışken, fiziksel terleme koşulları da araya girince hiiiiççç çekilmiyor malesef. Günün yirmidört saati bir metre ötemde direkt olarak yüzüme doğru son sürat çalışan vantilatör ile yaşıyorum ama yine de yetmiyor, yanıyorum!

Bu sıcak ve terleme mevzusunun dışında çok kuvvetli çatı ağrıları, bebeğin kafasının her gün ittirdiği çikolata kistlerimin sancıları, artık ağırlığımı taşımakta zorlanan dizlerimin ağrıları, geceleri 2 saat uykuyla geçirilen günlerim, kemik sancılarıyla sinirden ağladığım gece yarıları, şişen dolma ayaklarım derken tanınmayacak ve dayanılmayacak bir hale geldim. Eşimin de hep söylediği gibi, 2 hafta kaldı, dayanalım!

Bu iki haftada iki defa doktor kontrolüne gittik. Çünkü sahte kasılmalarım (Braxton Hicks) hem sayıca hem de kuvvet bakımından fazlaca arttı. Bu da beni hem rahatsız etti, hem de acaba sahte değiller mi diye endişeye sürükledi. Bu nedenle doktorumuzu fazladan bir defa da gittik. Kendisi bize her zaman söylediği "Yirmi dakikada iki defa ve fazla sancı yaşamıyorsan gelmene gerek yok." cümlesini yineledi ama endişemizi dindirmek için bizi NST makinesine bağladı. Endişesiz bir doktorumuz olduğu için daha evvel beni hiç bu alete bağlamamıştı, bizim için de bir ilk oldu... NST (Non Stress Test) yani bebeğin kalp atışlarını ve annenin kasılmalarını gözlemleyen bir cihaza bağlanıyorsunuz. Biz 20 dakika bağlandık. 20 Dakika boyunca kasılma değerim ortalama 20-25 arasında gidip gelirken, bebeğimizin kalp atışları ise 130-160 arasında hareket etti. 20 Dakika boyunca sancı seviyem bir defa 47'ye kadar çıksa da doktorumuz için bu sıradan bir durum oldu her zamanki gibi :) Ahhh stressiz doktorlar, ahh :)


Sonuç olarak NST'yi de kazasız belasız atlatınca anlaşıldı ki her şey yolunda, kasılmalarım normal seviyede, bebeğimzin kalp atışları ve keyfi gayet yerinde çıktı. 38. haftamızda yeniden görüşmek üzere doktorumuzla ayrıldık.

Doktor kontrolümüzden sonra da kasılmalarım devam etti, arttı ve şiddetlendi ama doktorumuz bizi güzel eğitti, önemsemiyoruz :)

Bu iki hafta da böyle biraz olaylı, biraz olaysız geçti  gitti çok şükür :)

Bu arada haftalık yazılarımda arada oğlumuzun değerlerinden ve hamileliğimin teknik detaylarından bahsetmeyi unuttuğumu farkettim. Ben toplamda 18kg almış bulunuyorum; malesef çok fazla kilo aldım (Şuan hamile, 2 hafta sonra ise şişman sayılacağım). oğlumuz 36. hafta ölçümünde 2800gr çıktı, doktorumuz normal bir kilo olduğunu söyledi. Yine 36. haftadaki ölçümlerinde kilosu haftasına göre normal çıkmasına rağmen diğer ölçümleri en az 1'er hafta leride çıkıyor, çok şükür. Doktorumuz, oğlumuzun boyunu hiç dile getirmiyor, nedendir bilmiyorum ama onun bir bildiği vardır diyoruz. Bu nedenle boy tahminimiz yok henüz. Tahmini doğum tarihimiz ve detaylarımız 38.hafta kontrolümüzde belirlenecek, bir sonraki yazıya onları da ekleyeceğim. Ayrıca oğlumuz günlük olarak düzenli ve çok kuvvetli bir şekilde hıçkıyor. Hatta ultrason kontrolümüz sırasında çok kuvvetli ve telaşlı bir şekilde nefes alıp verdiğini gördük, doktorumuz gösterdi. Hatta işin daha da heyecan verici yanı ise bu kuvvetli nefes alıp verişler, karnımın dışından da görünüyor (Nefes konusu tabiki bildiğimiz nefes değil ama nefes ritmiyle ciğerlerini sıvı ile doldurup boşaltıyor).

Her hafta olduğu gibi bu hafta da çok heyecanlıyız, bekliyoruzzzz ♥

12 Ağustos 2015 Çarşamba

Oğlumuzun Bebek Odası ve Hazırlığı


Hamileliğimin ilk haftalarından beri her anne adayının olduğu gibi benim de hayalimdi bebeğimizin odasını hazırlamak, rüyaları gerçeğe dönüştürmek ve minik canımızı elimizden geldiği kadar en iyi şekilde karşılayabilmek...

Geçen hamilelik yazımda da sizlerle paylaştığım gibi 32.haftamda doğum iznime ayrıldım ve planda tüm gücümle, annemin de yardımlarıyla odayı hazırlamak vardı akıllarımızda. Ancak hesaplar çarşıya pek uymadı; izine ayrıldığım hafta başlayan dayanılmaz ağrılarım, her geçen gün ağırlaşan bedenim buna pek müsade etmedi. Allahtan 30.hafta civarında oğlumuzun yatağı, şifonyeri ve gardolabı gelmiş ve kurulmuştu ki son haftalarda bir de o işlerle uğraşmak zorunda kalmadık...

Şimdi adım adım hazırlıklarımızı ve detayları sizlerle paylaşmaya çalışacağım (Hazırlık sürecinde internet sayfalarını, blogları öyle çok arşınladım ki elbet fikir ihtiyacı olan anne adayları bu satırlara denk gelir ve ben de internete olan borcumu ödemiş olurum).

Mobilyalar:

İlk fikir aşamasında oğlumuzun tüm odasının mobilyalarını İkea'dan almak vardı aklımızda. Her haftasonu gittik, beşiklere baktık uzun uzun. Hatta aldık bir tanesini, getirdik eve... Yanlış beşiği almışız, her işte bir hayır varmış, gerisin geriye götürüp iade ettik. Velhasıl çok kafa yorduk bu konuda... Sonunda karar verdik, uzun yıllar kullanılabilecek, sağlam bir büyüyen beşik almaya. Bu nedenle İkea'dan sadece şifonyer (6 çekmece) ve gardolap  (4 kapak) alışverişimizi yaptık. İki parça da çocuk reyonundan değil, normal mobilya bölümünden alındı... Bu sayede bebek odası değil, çocuk odasına da rahatlıkla dönüştürülebilecek düz bir taban oluşturmuş olduk. Ardından bebek yatağı konusu geldi gündeme. Bunun için de her zaman mobilyanın ilk adresi olan İstanbul MASKO'ya gittik. Annem ve eşimle beraber dükkanları gezdik bir bir... Bazı dükkandaki uçuk fiyatlar, bazısındaki kalite yoksunu ürünler, bazısında ise sanki içinde padişah yatırılacakmış gibi abartılı modelleri göre göre girdik çıktık tüm dükkanlara. Sonunda belirlediğimiz fiyat aralığının biraz üzerine çıkarak da olsa tam istediğimiz yatağı bulduk oğlumuz için. Siparişimizi hemen o gün verdik ve 3 hafta sonra da yatağımız evimize teslim edildi. Yatağımızın da tesliminin ardından en eğlenceli kısım olan dekorasyon ve eşya yerleştirme adımları bizi bekler oldu.

Perdeler: 


Bebek odası temasından çok, çocuk odası hayaliyle çıktığımız bu yolculukta perdeler de bu yönde ilerledi. Hiçbir zaman ayıcıklı, pericikli şeyler istemedik. İleride sadece dekorasyonu değiştirerek hızlıca bir çocuk odası yaratabilme fırsatı istedik hep... Bu nedenle düz kahverengi perdeler ve düz tül tercih ettik. Bunları da özel diktirtmek yerine, ölçülerimize en makul olacak şekilde Bauhaus'tan hazır paket perdelerden aldık. Bu sayede hem çok ucuza halletmiş olduk, hem de istediğimiz tarzda bir görüntü yakaladık.

Nevresimler ve Tekstil Ürünleri: 


Tüm nevresim, yastık, yorgan, havlu, battaniye gibi ürünlerimizi English Home'dan aldık. Hem de bir gün cep telefonumuzda gelen "Mağazalarımızdaki tüm ürünlerde %50 indirim var" mesajının ardından evimize en yakın olan mağazalarına koşar adım gitmek suretiyle :) Zaten English Home'un ürünlerini ve kalitelerini çok beğeniyoruz; bir de yarı yarıya indirim olunca tüm ihtiyaçlarımızı tek ziyarette aldık, çıktık, şahane oldu. Genelde tercih edilen sayıların üzerinde olduğu için belirtmek isterim ki her parçası birbiriyle kombinlenebilecek şekilde 4 ayrı tam nevresim takımı aldık. Normalde herkes 2 takım yeter gibi dese de her ihtimale karşı biz 4'ledik, içimiz rahat etti. Ayrıca bornoz, yatak korkuluk koruması, uyku tulumu, ileriki zamanlarda kullanabileceği uyku yastığı gibi ihtiyaçlarımızı da güzelce halletmiş olduk.

Kıyafetler ve Diğer Bebek İhtiyaçları: 

Birkaç parça hariç tüm bu ihtiyaçlarımızı internet üzerinden hallettik. Malum masa başı çalışınca, haftasonları da oda işleri, sosyal hayat ve ihtiyaçlarla da geçirince alışverişe pek vakit kalmıyor. En iyisi internnette güzelce gezmek, indirim ve fırsatları yakalamak... İnternet alışverişi için tercih ettiğimiz ve her defasında memnun kaldığımız, bizi hiçbir zaman yanıltmayan siteler ise: E-Bebek, Butik Bebe, Hepsiburada, Baby Mall.

Dekoratif Duvar Stickerı/Etiketi: 


Evimizin boyası 2.5 senelik olduğu için odayı yeniden boyatma ihtiyacı hissetmedik. Bu nedenle de ilk başta acaba duvar kağıdı mı yaptırsak, nasıl bir dekorasyon olsa diye düşünürken aklımıza bir anda duvarlar için yapılan dekoratif etiketler geldi. İnternette modellere bakarak günler geçirdik ve sonunda beğendiğimiz modeli seçtik. Oğlumuzun odasının duvarında iki farklı paket duvar etiketi kullandık; birisi ağaç grubu, diğeri ise bulut ve gökyüzü grubu. Önce aşık olarak ağaçlı etiketi aldık, keyifle yapıştırdık ve bir etiketin odayı ne kadar değiştirebileceğine şahitlik ettik. Ardından ise baktık baktık, bir boşluk kaldı; gökyzü yoktu hikayede... Hemen internette sağlam turun ardından bulut ve güneş grubumuzu da aldık. Kargo gelince heyecanla yapıştırdık onları da... Biz bayıldık, ne dersiniz?


Dekoratif duvar etiketlerimizi Evmanya internet sitesinden sipariş ettik. Kargoların 1 hafta-10 gün gibi bir sürede adrese teslim edilmesi dışında bir sorun görmedik, alışverişimizden çok memnun kaldık. Ancak insanın bu kadar heyecanla beklediği bir ürün 10 günde eline ulaşında hafiften canı sıkılabiliyor, daha hızlı kargo gönderisi yapan sitelerden alışveriş etmeyi deneyebilirsiniz.

Halı: 

Halı seçimi bizi biraz zorladı. Önce internette güzelce gezindik ama halının öyle resmine bakılarak alınamayacağına karar verdik. Hem canlısıyla ekran görüntüsü arasındaki renk farklı, hem de dokunun anlaşılamaması sebebiyle dükkan gezmesine karar verdik. Önce ilk adres olarak Bauhaus'a gittik ama pek gönlümüzce bir şey bulamadık. Ardından yaptığımız Koçtaş ziyareti ise bizi aşık olduğumuz halılarımızla tanıştırdı; kaptık getirdik eve. Yine bebek halısı temasından öte çocuk odasına uyabilecek, beyaz/kahve/mavi renk grubumuzun göbeğine düşebilecek olan halılarımıza bayıldık ve oldukça uygun fiyata onları da halletmiş olduk.

Hazırlık ve Yerleştirme Aşaması:

Odamızın hazırlık aşaması, yukarıda da belirttiğim gibi 32.haftamda doğum izinime çıkmamın ardından gerçekleşti ama hazırlığı ben yapmadım/yapamadım, her şeyi annem yaptı. Bu yazıda da ona bu süreçteki sonsuz desteği için çok teşekkür etmek isterim. Oğlumuz çok şanslı; her anlamda mükemmel bir anneannesi var!

Hazırlıklarımıza ilk olarak kıyafetlerin etiketlerinin kesilmesi, yıkanması, kurutulması ve şifonyere yerleştirilmesi ile başladık. Haftalar boyunca aldığımız mini mini kıyafetleri torbalarından çıkarttıkça dişlerimizi kırdık sıkmaktan. Mini mini zıbınlar, patikler, çoraplar... Ahhhh... Etiketi kesilen kıyafetler gruplara ayrılarak makinede güzelce yıkandı. Yıkama işlemi konusunda çok gerçekçi olduğumuzu, uzun vadede ev düzenimiz içerisinde "sürdürülebilir" bir hazırlık yapmamız gerektiğine karar verdik. Yani özel programlar, granül sabunlar, bitmeyen ütü işlemlerine girişmedik hiç... Dalin'in bebekler için üretilmiş sıvı deterjanı ve yumuşatıcısını kullanarak misler gibi yıkadık hepsini. Mini mini astık kurutmalığa (malesef ki bebek kıyafetleri yüzde yüz pamuk olduğu için kurutma makinesine giremiyorlar). Toplamda 4 makine yıkandı ve kurudu. 


Ardından temizlenen şifonyer, dolap ve yatağa yerleşmeye hazır hale geldiler. Şu aşamada oğlumuzun doğum kilosu, boyu posu gibi detaylara sahip olmadığımız için penye haricinde hiç şık/askıya asmalık kıyafet almadık. Bu nedenle ilk olarak sadece şifonyeri kullanmaya karar verdik. Burada da evimizdeki tüm çekmecelerde kullandığımız "sürdürülebilir" sistem olarak sepetleme ve rulo yapmayı uyguladık. Güzelce kategorilerine (model ve ay) göre sepetlerin içerisine rulo yaptık (annem bu sistemden çok haz etmese de benim inadım karşısında pes etti). 







Nevresimlerimiz güzelce yatağımıza serildi, ekstra yastık ve yorganlarımız ise yatağının altında bulunan yavru baza çekmecesinde depolandı. 




Farkettiyseniz yazımın hiçbir noktasında "sonra da ütü yaptık" gibi bir ibare bulunmuyor. Çünkü biz evimizde penyelerimizi ütülemiyoruz (eğer kurutma makinesine giremeyecek bir kıyafet ise güzelce askıya asıp kurutuyoruz, ütülü çıkıyor); o zaman oğlumuzun da kıyafetleri ütülenmeyecek. Endişeli anneler ve anne adayları internette yayınlanmış doktor makalelerini de okurlarsa, aslında bebeğe bulaşabilecek ve zararlı olabilecek hiçbir mikrobu ütünün ortadan kaldırmadığı görülebilir. O zaman neden o kadar emek, elektrik enerjisi, zaman ve para harcanıyor? Annem sağolsun oğlumuzun nevresimlerini (görsel sebeplerle...kırışık duruyorlar serince) ve hastane çıkışında giyeceği takımlarını ütüledi (bu da görsel sebeplerle...fotoğraflarda çocuk kırışık kıyafetle görülmesin diye). Bu parçalar dışında ütü işimiz olmadı.


Şu aşamada boş olan gardolabımıza ise küvet, anakucağı, portbebe gibi büyük parçaları koyduk ki onlar da ortalıkta sürünmesin.

Aydınlatmalar:



Oğlumuzun odasında iki aydınlatma kullandık. Birisi bulutlu dekoratif duvar etiklerimize takım yapılmışcasına uyan tepe lambası, diğeri ise gece kullanımı için şifonyerin üzerine koyduğumuz düz beyaz abajur. İkisini de İkea'dan hem uygun fiyata, hem de çok beğenerek aldık.

Mantar Pano:



Orjinal hayalimizde bu mantar pano yoktu. Onun yerine çerçeveler, resimler asarız diye düşünüyorduk. Annemin çok sevdiğimiz arkadaşı, teyzemiz odamızı görmeye geldiğinde mimar gözüyle ve zevkiyle baktı, "Buraya da mantar pano koyarsınız" dedi ve bizde ampulü yaktı. Hem renk grubumuza kahverengi olarak çok yakıştı, hem de uzun vadede resimler, çeşitli görseller, takip edilmesi gereken listeler gibi pek çok farklı şeye evsahipliği yapabilmesi sebebiyle mükemmel bir işlevselliği vardı. Hemen Hepsiburada'dan 90*120cm boyutunda bu panoyu sipariş ettik, kapımıza geldi, hemen astık ve ba-yıl-dık!

Tüm bu hazırlıkların ardından ise saat başı odanın kapısını açıp, içeriye şapşal bir sırıtışla bakmak ve kapıyı geri kapatmak kaldı bize... İnsan o kadar acayip duygular yaşıyor ki gece tuvalete kalktığında bile o kapıyı açıp da içeriye bir göz atıyor. Bebek beklemek deli deli haller demekmiş :)

Bu belki de gereğinden uzun ve detaylı yazı, umarım ki internette bu ihtiyaçla sayfama denk gelmiş güzel anne ve anne adaylarına fikir verebilir.

Kısa Kısa Notlar:

* Hiçbir hazırlığınızı 35.hafta ve sonrasına bırakmayın. 30.haftaların başında kendinize ne kadar güveniyorsanız, o güven 34.haftadan sonra yerle bir oluyor ve değil göbeğinizi, çantanızı dahi taşıyamaz hale geliyorsunuz. Bu nedenle ne dükkan dükkan gezecek haliniz, ne de hazırlıkları tamamlayacak gücünüz kalmıyor. Ayrıca unutmayın ki 

* Sevdiklerinizden yardım almayı unutmayın. Cengaverlik yapmayın, ağır taşımayın ve kendinizi çok yormayın. Unutmayın ki en değerliyi siz taşıyorsunuz.

* Mobilyanız sipariş ile yapılacaksa ortalama 3 hafta teslim süresini hesap etmeyi unutmayın. Ayrıca lake cila kokusunun çıkması, odanın iyice havalanması için de en azından 2 hafta verin. Kısacası mobilya siparişinizi en fazla 30. haftanızda vermiş olun.

* Tüm hazırlıklarınız tamamlandıktan sonra derin temizlik için temizlikte size yardımcı olabilecek bir abladan yardım alın ve odayı tavanlar dahil olarak güzelce temizletin.

* Odanızın hazırlıklarıyla beraber hastane çantanız da hazır ve odada yerini almış olsun. Hastane çantası hazırlığımı ise ayrıca bir yazıda sizlerle paylaşıyor olacağım. Unutmayın ki 36. haftadan sonra her an bebeğiniz yanınıza gelmeye karar verebilir :)

* Her türlü alışverişiniz için internet sitelerini iyice turlamayı unutmayın. Fiziksel dükkanlara göre çok daha can alıcı indirimler oluyor.