Daha önce yayınladığım Paris yazılarımda da her defasında bahsettiğim gibi ben nedense tüm dünya değişmiştir ama Paris değişmemiştir diye düşünüyordum ve hayalini kuruyordum :) Hala eski zamanlardaki gibi kırmızı rujlu, yanından geçince mis gibi parfüm kokan, elinde sigarası, ufak topuklu ayakkabısı ve şapkasıyla salınan zarif hanımlı bir Paris'ti benim hayalim. Çok mu abartmışım ne :)
Tabiki bu hayalimde çizdiğim Paris'ten çok farklıydı her şey, herkes, her yer... Sırf bu nedenle ilk 2-3 gün beynimden vurulmuşa döndüm, insanları şaşkın bir şekilde izledim, hayalimle gerçeği örtüştürmeye çalıştım... Olmadı tabi... Kabullendim, Parisliler Amerikalı olmuşlardı!
Altlarda kotlar, üstlerde tshirt ya da gömlekler, ayakta şıpıdık terlikler, yan çantalar, kambur sırtlar... Yine tabiki kökten Amerikan şalaşlığı yok diyebilirim. Arada halen güzel kumaş pantolonlar, etekler, ceketler, elbiseler var ama sanırım tüm dünya gibi onlar da bu yolda ilerliyorlar.
Modadan çok anlar gibi bıdıbıdı kıyafetler hakkında yazdım, olmadı, bu konudaki uzmanlardan özür dileyerek derhal kendi uzmanlık alanıma dönmek isterim :) Uzmanlık alanımı merak ettiniz değil mi :) İnsanları izlemek...
İnsanları izlemekten çok keyif alan bir yapım var. Kalabalıkları ne kadar sevmesem de mutlaka göz ucuyla da olsa kim ne yapıyor, nasıl yürüyor, ne yiyiyor, nasıl konuşuyor, şöyle durumda nasıl davranıyor, böyle bir yerde ne yapıyor gibi binbir bakış açısıyla izliyorum insanları. Çok faydalı olduğuna da inanıyorum. Sırf insanları izleyerek bile kişi kendine pek çok şey katabiliyor... Sırf bu merakım yüzünden insanların evlerini, düşüncelerini, zevklerini, fikirlerini de hep merak ederim, izlerim ve anlamaya çalışırım. Elbet kendime uygun bir şeyler yakalayıp sindirmeye çalışırım.
Paris insan manzaralarını da her fırsatta uzun uzun izledim ve ufak notlarımı sizlerle de paylaşmak isterim, buyrunuz :)
Not: Bu genellemelerden kimseninin alınmamasını umuyorum. Çünkü bunlar kesin şeyler değil, sadece benim görüşlerim ve kendi yorumlarımdır.
♥ Pisler... Pek çok Avrupa ülkesinde de görebileceğiniz pislik mevzusu bunlarda da var ama bence katlar... Zaten oje, parfüm ve topuklu ayakkabıyı icat etmiş bir milletin pislikle savaşmak zorunda olduğunu tahmin edebilirsiniz. Oje, pis tırnakları örtmek için; parfüm, pis kokuları gölgelemek için; topuklu ayakkabı ise sokaklardaki pisliklerden kaçmak için icat edilmiş. Daha ne olsun :)
♥ Çıplaklık ve cinsellikle barışıklar... En özenilesi şeylerden bir tanesi olabilir bence. Cinselliğin rahat yaşanması, çıplaklığın normal sayılması, cinsel tercihlerin sorgulanmaması; medeniyet ve karşılıklı saygı göstergesidir. Bizde çok rahat bir şekilde sakız niyetine sorgulanan din ve cinsellik konuları, aslında bir insana asla sorulmayacak iki başlıktır. Saygı bunu gerektirir... Kaldığımız evin duvarlarında çıplak tablolar, sokaklarda el ele, dudak dudağa gezinen kadınlar, erkekler, kadın ve erkekler... Kimse birbirine bakmıyor, umursamıyor... Caddede eşimle öpüşsem gözünü diken teyzeler yok mesela orada... Çok ufak bir örnek vermek isterim :) Kaldığımız evin mutfağındaki lavabo camın önündeyim, akşam yemeğinden sonra bulaşıkları çalkalayıp makineye yerleştiriyorum ve bir yandan da dışarıya apartmanlara bakıyorum. Bir an gözüm takıldı, karşı apartmanda bir kadın, perdesiz evinde çıplak olarak geziyor. Bir an şaşırdım ama sonra işime devam ettim. Aynı şekilde bizim kaldığımız evin de perdesi yoktu zaten. Sadece yatak odalarında perde varken evin diğer camlarında perde yoktu. Mesela banyoda yere kadar fransız balkonlu cam vardı ama perdesizdi :) Akşamları "Ben şimdi kendimi Paris'e göstermeye gidiyorum" demek, "Duşa giriyorum, haberiniz olsun" demekti bizim için ;)
♥ Yabancılara karşı asabiler... Bunu hep duyarız, Fransızlar turistlere karşı asabi davranırlar diye. Ancak ben gerçek olacağına hiç inanmazdım. Bazı Fransızlar çok zarif, sevecen davranırken bazıları da gerçekten duvar misali her söylediğimin geri döndüğü tavırlar sergilediler. Bilhassa meşhur İngilizce konuşana Fransızca yanıt verme mevzusu gerçekmiş... O zaman ben de sana Türkçe konuşayım, birbirimizi anlamadan itişip duralım, olmaz mı?
♥ Ter kokusu yok... Gerçekten de bir hafta boyunca günde en azından 10 defa metroya bindik, itiş tepiş gezdik ama burnuma bir defa bile ter kokusu gelmedi. Bizim milletimiz neden kokuyor :/
♥ Sigara içiyorlar... Pek çok Avrupa ülkesi gibi Fransızlar da sigara içiyorlar. Bilhassa yol kenarlarındaki kafelerde espressosunu yudumlayanların ellerinde keyif sigaraları var.
♥ Keyif milleti... İş çıkışlarında her mahallede bolca olan kafe ve restorantlara gidiyorlar, şarap içip sohbet ediyorlar. Ardından evlerine dönüyorlar.
♥ Zayıflar... Hem kadınlar, hem de erkekler kesinlikle zayıflar ve çok sağlıklı görünüyorlar. Aşırı kilolu kimse görmedim. Herkesin market arabaları sağlıklı alternatiflerle dolu, herkes toplu taşıma kullanıyor, hareketli yaşam tarzı var, bisiklete biniyorlar. Tüm kalorileri yakıyorlar...
♥ Sadeler... Bilhassa Fransız kadınları çok sadeler. Türkiye sokaklarında çokça gördüğümüz, Arap kültürünün yansıması olduğunu düşündüğüm, boya küpüne batmış suratlar, siyahtan platin sarıya boyatılmış saçlar, allı pullu kıyafetler yok... Hafif makyajlar, abartısız saç modelleri ve en fazla birkaç ışıltı atılmış saçlarla geziyorlar...
♥ Afrika kökenli nüfus oldukça fazla... Afrika kökenli Parisli sayısı o kadar fazla ki, inanılmaz. Aslında çok da inanılmaz değil, sen git insanların ülkelerini sömürge yap, köle olarak ülkene getir, tabiki nüfusun o anlamda artacak, çok normal. Ancak bir Avrupa ülkesinde bu kadar siyahi göreceğimi tahmin etmezdim. Bir de utanmadan Fransızlar, siyahi nüfusundan rahatsız oluyorlarmış. Suçların, kötü kültürün temeli olarak görüyorlarmış... Terbiyesizler... Onlar da analarının, babalarının köle olarak getirildiği, ülkelerini her anlamda sömüren bir yerde yaşamaya bayılıyorlardı sanki...
♥ Kitap okuyorlar... Yine bizim dışımızdaki her gelişmiş ülke gibi çok kitap okuyorlar. Parklarda, metrolarda, otobüslerde kitap okuyan sayısı oldukça fazla. Bir kısmı telefonlardaki oyunlara kaymış olsa da, hala kitap okuyan çok büyük bir kesim var.
♥ Çocuklar özgür... Çocuklar özgür, kurallar dahilinde ama mutlu yaşıyorlar. Anneleri denetimci ama yönetici değil.
* Tüm Linkler Ayrı Pencerede Açılır *
12 yorum:
Okuduğum en güzel Paris yazısıydı.
Proje Çantası, çoook teşekkür ederim güzel yorumun için ♥
Hayalindeki Paris yazındaki güzel fotoğraflarda kalmış desene:( 30'lu, 40'lı belki 50'li yıllarda yaşamalıydık:)öpüşenlere kimsenin karışmaması ne güzel darısı bizim ülkemizin başına:)))yalnız perdesiz pencere hiç sevmem, yok anacım ne kimse beni gözetlesin, ne de ben kimseyi gözetleyeyim...:))))sevgiler ilgiyle okudum yine
Tespitler gerçekten çok güzel olmuş.
Paris sokakları pis olmasıyla bilinir zaten ama senin de dediğin gibi ter kokan insan olmadığı için, sade ve rafine göründükleri için insanların bedensel olarak pis olduğunu hiç düşünmedim ben. Doğallar, pek çok şeyi aşmışlar, kompleksleri de yok, bence en güzeli de bu.
Darısı bizimkilerin de başına diyeceğim ama ı-ıh, hiiiç umudum yok. :))
Hımm durum böyleyse ben pariste yaşarım galiba :) kötü tarafları var ama artıları daha fazla sankii
Müjde Dural, Müjde Ablacığım teşekkürler, çok memnun oldum ilgiyle okumana ♥
Kesinlikle o yıllarında yaşamak gerekiyormuş sanırım. Asıl zamanlar onlarmış... Şimdi geriye artığı kalmış gibi...
Bizim dışımızda tüm Avrupa ve Amerika özgür zaten, kimsenin umurunda değil kim kiminle öpüşmüş... Darısı başımıza, dediğin gibi :/
Gokkusagi Dosyasi, Eylül'cüğüm, kesinlikle doğal, aşmış ve kişisel olarak temizler... Sokaklar da bir o kadar pis amaaaa... Kişisel temizlik ve doğallıklarına bu kadar özen gösteren bir millet, nasıl oluyor da sokaklarını bu kadar pis ve özensiz bırakabiliyor, anlamıyorum...
Dediğin gibi, bizden ise umudum yok, ter kokusuna devam :/
kedimi beklerken, evet, öyle görünüyor, artılar bizim ülkemiz dışında her zaman daha fazla malesef ki :/
Gercekten cok pisler. Sokaga her seyi atiyorlar. Almanya da olmadigi icin her seferinde sasiriyorum bu duruma. Keyif milleti olduklari da dogru. Almanya da da öyle. Bende cok severim mesela is yada okul cikisi bir yerde kisada olsa oturup kahve iceyim. Ay Ingilizce sorarsin Fransizca cevap verirler. Patriyotlardir.
bunca emek vererek sabırla bizi aydınlattın ve paris'in sokaklarında gezdirdin,yedirdin,içirdin
teşekkürler
sevgiler
Ahu Kader, değil mi ama... Çoğu avrupa ülkesi böyle değil, aksine çok temiz... Ama bunlar fena...
Ben de çok isterim işten çıkıp bir kahve içmeye gideyim ama malum işten çıktıktan sonra trafikle ancak iki saate evde olabiliyorsun ve bir an önce bu işkenceye başlayım da bitsin, evime varayım diyorsun :(
Havva Peynirci, asıl ben teşekkür ederim, okudun, yorumlar bıraktın yazdıklarıma ♥
Yorum Gönder